bu köşe müjdat gezen'in müzeye armağan ettiği şeyleri gösteriyor. çember, darbuka ve müjdat gezen'in sevdiklerine dört kolla sarılmaları düşüncesiyle yaptırdığı "piti ve pitiş" adlı oyuncaklar. yanında bir de not: oyuncu olmasaydım çocuk olmak isterdim oyunlar oynamak için. çok hoşuma gittiler.
bu da müzenin tavanarası. çatılı bir evimiz olsaydı, bizimki de böyle olacaktı :))
müzenin cafe bölümünün hem açık, hem kapalı bölümü var. kapalı kısmın duvarları da müze konseptine göre objeler ve gene oyuncaklarla dolu. 62 numaralı vitrinde (sunay akın 1962 doğumludur, bir de en sevdiği yıl budur çünkü bir tek 62'den tavşan yapılır) eski zaman bakkal vitrini var, görünce aklımıza hemen çocukken gittiğimiz bakkallar geldi leblebi tozu almak için, baksanıza kutulara, size de çocukluğunuzu hatırlatmıyorlar mı?
sonra, müzenin sokağı da değişmiş. sokağa 4 tane kocaman zürafa koymuşlar, aslında sokak lambası olan. bu fotograf, müze binası olan köşk ile zürafanın halini yanındaki ağaç ile güzel yansıtıyor sanırım.
müzeden ayrılırken aklımda cahit sıtkı tarancı'nın çocukluk şiiri:
Affan Dede'ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
müze çıkışı, cumartesi günleri kurulan semt pazarımızdan annemin siparişlerini alıp anneme gittim. annem meğer o gün elini kesmiş bıçakla, kendisiyle açılmamak için direnen bir deterjan şişesinin kapağını bıçakla açmaya çalışırken. oldukça derin bir kesikti, ben gördüğümde kanaması durmuştu ama çok kanamış, yara tozu ile temizleyip bantlamışlar teyzemle ama acısı devam ediyordu. iftar sonrası kozyatağı acıbadem hastanesine gittik göstermeye. acildeki ilk doktor bakıp "hmmm çok zaman olmuş, artık dikilemez, bu beni aşar, ortopedi uzmanı baksın" deyip gitti. sonra dr. cüneyt tamam geldi, parmağın kapanıp açılmasını kontrol etti sinir ya da tendon kesilmesi var mı diye, neyse ki yoktu, "dikeceğiz" dedi, "siz dışarı çıkın lütfen". tamam dr. tamam, çıktım. ilk doktoru gördüm, "dikiyorlar şimdi, zaman önemli değilmiş" dedim, omuz silkti "hmm ortopedi uzmanı daha iyi bilir" dedi döndü arkasını gitti. neyse, yarım saatlik bir operasyonun sonrasında annem tetanos iğnesi yemiş, uyuşturulmasına rağmen acıdan ağlamış, eline 5-6 dikiş atılmış, kocaman sarılmış bir elle çıktı. dikişler 12 gün sonra alınırmış, o zamana kadar 2 günde bir pansumana gidecek. bir de antibiyotik kullanacak. neyse ki sol eli. gene de tek kolla yapamayacağı bir sürü şey var. bugün de gittim anneme, yapılacaklarını hallettim. eli kalbinin üst seviyesinde, boynundan bir yemeniye asılmış oturuyor garibim. buna da şükür, görünmez kaza işte.
not: bu arada, resim renk açıcım sem'e desteğinden dolayı çok teşekkürler.
14 yorum:
tipik türk dr.ları.. annene çok geçmiş olsun.. sanırım bir daha denemez bıçakla şişe açmayı..:(
bu arada eski bakkal vitrini müthiş gerçekten..
sağol abi, zaten ilk iş eve dönünce o katil şişeyi çöpe atmak oldu. hala da açılabilmiş değildi aptal şişe.
istanbul'a geldiğinde bir zaman yaratırsan bence bu müzeyi sen de görmelisin.
Sevgili Gülçin,öncelikle annene çok geçmiş olsun.Erkekler anlamaz ama aslında mutfak çok tehlikeli bir yer,yanmak ya da böyle derin kesilerin sahibi olmak an meselesi.Doktorlar için yorum yapmıyorum-yapamıyorum..Tanrı hepimizi büyük tıbbi hatalardan korusun diyeyim sadece.
Yazının üst kısmı rengarenk,çok cici-biciydi.Sunay Akın her gösterisinde söz eder bu müzeden ama ben de gidip görmedim bugüne kadar.Haklısın,gitmeli..Avans olarak bu fotoğrafları gösterdiğin için teşekkürler.
O vita kutuları:))
Çok hoş.Teşekkürler.
Sevgili Gülçin, annene çok geçmiş olsun. Biz müzede oyuncaklar alemine dalmışken annenin başına gelenleri duymak çok üzücü. Neyse ki çok fazla vakit kaybetmeden Dr. Tamam’ı bulmuşsunuz. Umarım en kısa zaman da iyileşir.
Benim fazla oyuncağım olmadı diye başladığım gezide çocukluğumun bir sürü oyuncağını görmek beni çok keyiflendirdi. Müzedeki oyuncaklar kadar, gezenleri de izlemek güzeldi. Amerikalı turistlerin bizi gösterip 'bak gelenlerin hepsi çocuk değil' diyerek rahatlamaları, annelerin çocuklara eski oyuncakları anlatırken ki heyecanları. Sayende çocukluğuma güzel bir yolculuk yaptım. Sunay Akın'ın coşkusu ve enerjisi müzeye yansımış, kendisini buradan kutlamak lazım.
sevgili hep ve sem,
geçmiş olsun dilekleriniz için teşekkür ederim. biraz önce konuştum annemle, henüz hiç ağrısı olmadı. dr. tamam bu işi başarıyla tamamladı şimdilik, umarım sonunu da güzel getirir.
müzeye gelince, bu müzenin yaradılış aşamalarının çoğuna fikir aşamasından beri sunay akın'la olan tanışlığımız sayesinde şahit olduğum için, coşkunuza çok sevindim. bence sadece çocukların değil, herkesin gidip görmesi gereken bir yer. bir gün orda blog arkadaşları buluşması da yapabiliriz çoluk çocuk (yani büyük çocuklarla küçük çocuklar), böylece vakit bulamadım diyenlere de bir vesile olur, ne dersiniz? sunay'a da haber veririz o da orada olur hatta. konuşmayı hiiiiç sevmez ya, anlatır bize hikayelerini :)
sevgili gülçin,
anneniz için geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.benzer bir kazayı ramazan başında sahurda ben de yaşadım,acısını bilirim:( gerçi benimki dr.tamam'lık kadar değildi allahtan.
müze fotoğrafları çok hoş.ben de nedense hep gibi vita kutularına bayıldım özellikle..
Annene çok geçmiş olsun Gülçin. Dilerim tez iyileşir. Hem senin gibi sağ ve sol kolu olunca, başka çarede yok gibi.
Müze gezisine hiç hayır denir mi? Hadi bakalım çağrını bekliyorum. Müjdat Gezen'in darbukasının çapına yakın at arabasının tekerinden çıkardığım bir çemberim vardı. Onu anımsadım bende. O vita tenekesi senin attığın şişeden beterdi. Tenekeyi açmak, içinden bir kilo yağı çıkarmak....
Omo'yu görünce de, Tursil76 çıkmıştı birde onu anımsadım. Hain adamların dağıtımında iki gün çalışmıştım. Paramı ödemeden gitmişlerdi. Bende şimdi Tursil Kullanmıyorum. İyi mi:)
Ayy okurken içim gitti. Hem annene hem müzeye. Öncelikle annene çok geçmiş olsun. Kadın bu işte, bir işi kendine zarar verse de bitirene kadar bırakmaz..
Sonralıkla o müzeye ben de çok gitmek isterdim. Eskiden kalma pek oyuncağım yok. Ama oyuncakları çok sevdiğimden sonradan aldığım bir sürü oyuncağım var evimizin bir köşesinde :) Leblebi tozlarına ben de bayılırdım bu arada..
Sevgiler,
Geçmiş olsun, annenize!
Can acısı duymak kötü de, insanın sevdiği canından biri acı çekerse, can acısı daha da zor geliyor.:(
gülçin,
çok geçmiş olsun, haftasonu ben de parmağımı kestim mutfakta, küçük bir kesik ama insana kendini kötü hissettiriyor.. annenin yarası çabucak iyileşsin inşallah..
oyuncak müzesine ne zamandır gidesim var ama o kadar az karşıya geçiyorum ki.. ne güzel anlatmışsın müzeyi. çukurcuma'daki antikacılarda da eski, güzel oyuncaklara rastlıyorum bazen.. kurmalı teneke oyuncaklar, bebekler.. bir de budapeşte'de eski tip oyuncaklar yapan küçük bir oyuncakcı görmüştüm, tenekeden kurmalı oyuncaklar, çeşit çeşit müzik kutuları, masaldaki gibi kurşun askerler.. küçük bir zeplin almıştım ordan. ufaklıkların boyu yetişsin diye iki basamaklı küçük bir merdiven koymuşlardı tezgahın önüne. pek şirindi.
gülçin, çok geçmiş olsun annene:( aman elini kullanmaya kalkmasın. bu anne kısmısı çok cabbar, cevval olur. fıttır fıttır iş yapar hep. yapmasın ki, dikiş kaynasın.
bir de o bakkal vitrinine bakındım bakındım, hani üstten kapaklı bisküvi kutuları olurdu, onu arandım, göremedim. kokusu bile burnumda. eyvah, nostalji yaşlanma belirtisi di mi?:)
sevgili arkadaşlarım,
hepinize candan geçmiş olsun dilekleriniz için çok teşekkür ederim, anneme ileteceğim. iyi şimdi, ama sıkılmaya başladı şimdiden. elinde sargıyla beraber parmağın atına denk gelip parmağını dik tutmasına yarayacacak bir çubuk koydular (atel), hiç kıvıramıyor yani elini. sıkıcı hakikaten ama ona söylemiyorum, "aaa ne varmış işte bak iyi olacak, düzgün olacak" diyorum.
sevgili ori, tursil'e karşı olan hislerini anlıyorum. aynısını artık evimizin temizlik perisi marc şişelerine karşı ben de besliyorum :) vita kutularını ben en çok pencere önlerinde, içlerinde renk renk sardunyalarla hatırlıyorum. biriktirilen yoğurt kaplarının da kenara konduğu pencere içlerinde.
sevgili çınar, benim de çok oyuncağım yoktu ama oradakiler öyle bir farklı zamana aitler ki, senin olmasa bile mutlaka birinde/bir yerde görmüşsündür.
sevgili neolitik hanımcığım,
yurtdışında oyuncak müzeleri yıllardır var, duvarlarda o müzelerden toplanmış afişler de var. hem bu yaz bu müzeden de parçalarla yurtdışına sergi götürdüler. herşeyin küçüğü güzel, değil mi? burada ilk barbie'ler var, hostes filan.
elektracım ya, bisküvi kutusu diye aklıma düşürdün şimdi :) olması lazım orada. resim biraz karanlık çıktı nedense. bir de hepsini alayım diye yandan çektim biraz, önlerinde vitrin camı olduğu için resim çekmek biraz cambazlık istiyor. gidip bakarım bu haftasonu , söz :) varsa, gelecek misin görmeye?
anneme gecmis olsun..
bu arada bu yazin beni duygu firtinasi yapti..
tesekkur ederim
sevgili enkelini,
ben teşekkür ederim, sağolasın.
Yorum Gönder