.

.

7 Nisan 2013 Pazar

salyangoz


Kaybolmasın diye yazdım:
Dün biz bahçede bir salyangoz gördük. Arkasında izini bırakarak ağır ağır ilerliyordu. Gösterdiği gayret iç burkucuydu. O “dünya onun için ne hızlı dönüyordur” dedi. Sustuk, baktık. Ben geçen gün markette gördüğüm salyangoz konservelerini anımsadım, söyledim. Bi damla canı var ya bunun, yesen ne yemesen ne. “Hiç iştah açıcı görünmüyor” dedim, baktık gene. Kabuğunu ittire ittire gitmeye çalışıyordu usul usul. “Nasıl yenir ki bu” dedim. “Bilmem, unla kızartılır belki” dedi O. “Hmm, kalamar gibi mi oluyodur” dedim. Aklıma sonra bira mayasıyla da kızartılabileceği geldi, midye gibi. O da  “soğan halkaları gibi” diyerek katkıda bulundu. “Salyangoza bakışımız değişti” dedim, güldük, ama fazla değil, saygımızdan. Baktık gene, yürüyordu ağır ağır, arkasında izini bıraka bıraka, kabuğunu çekiştirerek, kıvrana büküle. sonra biz içeri girdik, bir daha dışarı çıktığımızda yoktu, izi bile kalmamıştı. “Nereye gitti  ki bu” dedim. Omuzlarını silkti O. Bahçenin orta yerindeki kuyu kapağının merkezindeki deliği gösterdim, “buradan düşmemiştir di mi” dedim. “Orayı mı bulacak düşmek için” dedi güldü. “Bak biz burayı bulduk ama çalışmak için” dedim. “Bu bizim karmamız” dedi, “önceki yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz. “

2 yorum:

Vladimir dedi ki...

:)ya ben salyangozlara çok üzülürdüm çocukken. Yağmurdan sonra bahçeye çıkar gezerlerdi. Ninem onları süpürmeye çalışırdı. Ben yapma nine yazıkk diye durdurmaya çalışırdım onu. Üzülmeyeyim diye odaya alırlardı beni sonra bir bakarım salyangozlar gitmiş. Benden gizli süpürür atarlardı.

gülçin dedi ki...

Evet ya, acıklı hayvanlar. Yemem ben salyangoz filan.