Kaşları
olmayan, şaşırmış bir surat aynanın içinden bana bakıyordu. Tanımıştım
onu, tanımam mı, dünya yüzündeki insanların üçte ikisi tanır herhalde, balta
girmemiş ormanlardaki halklar hariç. Mona Lisa aynadan bana bakıyordu. Sabahtı,
yeni uyanmıştım. Günlerdir Oyuncak Müzesi’ndeki kitap projesi için üzerine bir
öykü yazma işini üzerime aldığım Mona Lisa bebeğini düşünüp duruyordum. Deli
gibi bir Leonardo’nun hayatını okuyordum, bir hayali Mona Lisa’ların
kitaplarını, bir bebeği yapan oyuncakçı kadının izini sürüyordum, bir Mona Lisa tablosunun Louvre öncesi ve sonrası
hayatının. Rüyamda bile Mona Lisa görür olmuştum, öylece oturup bana bakıyor,
gülüyor mu ağlayacak mı belli değil. Bu
yüzden sabah banyo aynasında gördüğüm şaşkın yüze hiç de şaşkın olmayarak
baktım. Alıcı gözüyle süzdüm Lisa’yı, bugünün güzellik kriterlerine pek uymasa
da, güzel kadındı canım. Benim bu halime o şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyordu
aynadan. Şaşırmadığıma giderek daha çok şaşırıyor gibiydi, eğlenerek durdum
bakmaya devam ettim, gülümsedim hatta. “Densiz!” dedi birden, kızmıştı galiba. “Aaa
niye be?” dedim, “Günlerdir senin hayalinle dolaşıyorum, şimdi de gelmişsin aynadan
bana bakıyorsun, sevindim işte.” dedim. Yüzü yumuşadı, üzerinde tablodaki siyah
uzun tuvaleti vardı, eteklerini düzeltti hafifçe, “işte bu yüzden geldim” dedi,
“O kadar çağırdın ki beni.” Çağırmıştım gerçekten. Şimdi de deli gibi merak
ediyorum neden kaşsız olduğunu. Demek sakar bir restoratörün elinde
silinmemişti kaşları, sahiden de modaydı o zaman kadınların kaşlarını
kazıtması. Bunu düşününce aynaya biraz daha yaklaşıp kendi kaşsız halimi hayal
etmeye çalıştım, yok, beğenmedim. Hafifçe yüzümü buruşturunca Lisa atıldı, “Bence
de sana yakışmaz” deyiverdi. Demek düşüncelerimi de okuyordu, iyiymiş. “Senin
için bir hikaye yazacağım” dedim geriye çekilerek. Başını salladı, o gizemli
gülümsemesiyle güldü bana, gerçekten buğuluydu. “Yazacaksın” dedi, “Hem de pek
güzel olacak”. İçim kamaştı; kitapları, hikayeleri ve kelimeleri hep çok sevmişimdir, demek
başaracaktım bir kitapta olmayı. “Seviyorum seni” dedim ağzım kulaklarımda. “Ben
de seni, devam et,hadi başla ve bitir.” dedi ve kayboldu. Dönüp arkama baktım
telaşla. Orada olduğuna dair herhangi bir iz aradım, yoktu. Aynaya baktım
yeniden, ben vardım sadece. İşte şimdi aynadan şaşkın bakan bir tek bendim,
kaşlı.
Aralık ayında Oyuncak Müzesi'nde yaptığımız bir projenin meyvesi olan kitabımız yayınlandı. İsmi "Bir Müzede On Bir Pilot". Hayatımın en heyecan verici işlerinden biri. İçinde Mona Lisa olan bir öyküm var. Ne zamandır bunu yazmak istiyor ama fırsat bulamıyordum, sevgili Vladimir'in ilham verici cümlelerinden birinin arkasına takılınca işte bu çıkıverdi. Ne güzel oldu!
Kitabımız bu. Sadece İstanbul Oyuncak Müzesi'nde satılıyor. "Müze kitabı müzede satılır" diyor sevgili Sunay Akın. İçinde yıllardır Oyuncak Müzesi'nin bodrumunda Yaratıcılık Seminerleri'ne katılan, çeşitli yaş ve meslek gruplarından, aslında hiç biri yazar olmayan onbir kişinin, müzeden seçip gönülden bağlandıkları bir oyuncağın içinde olduğu hikayeler var. Bu işte bizden çok yorulan, sevgili uçuş kontrolörümüz Akgün Akova'yı da anmadan geçmek olmaz. Hepimize hayatımızın hikayesini verdi.
2 yorum:
Yazdığını öğrenince, çok meraklandım. O yedi başlığın içinde en zorlayanı bence bu başlıktı. Çok güzel ele almışsın. Gerçeğe bağlamışsın. Ayna olur da gerçek olmaz mı ama, benimki de laf yani. Harika olmuş, ellerine sağlık :)
Merakla okudum, elinize sağlık, çok güzel:)
Yorum Gönder