.

.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Aynadan bana bakan kaşsız surat


Kaşları olmayan, şaşırmış bir surat aynanın içinden bana bakıyordu. Tanımıştım onu, tanımam mı, dünya yüzündeki insanların üçte ikisi tanır herhalde, balta girmemiş ormanlardaki halklar hariç. Mona Lisa aynadan bana bakıyordu. Sabahtı, yeni uyanmıştım. Günlerdir Oyuncak Müzesi’ndeki kitap projesi için üzerine bir öykü yazma işini üzerime aldığım Mona Lisa bebeğini düşünüp duruyordum. Deli gibi bir Leonardo’nun hayatını okuyordum, bir hayali Mona Lisa’ların kitaplarını, bir bebeği yapan oyuncakçı kadının izini sürüyordum, bir  Mona Lisa tablosunun Louvre öncesi ve sonrası hayatının. Rüyamda bile Mona Lisa görür olmuştum, öylece oturup bana bakıyor, gülüyor mu ağlayacak mı belli değil.  Bu yüzden sabah banyo aynasında gördüğüm şaşkın yüze hiç de şaşkın olmayarak baktım. Alıcı gözüyle süzdüm Lisa’yı, bugünün güzellik kriterlerine pek uymasa da, güzel kadındı canım. Benim bu halime o şaşkın şaşkın bakmaya devam ediyordu aynadan. Şaşırmadığıma giderek daha çok şaşırıyor gibiydi, eğlenerek durdum bakmaya devam ettim, gülümsedim hatta. “Densiz!” dedi birden, kızmıştı galiba. “Aaa niye be?” dedim, “Günlerdir senin hayalinle dolaşıyorum, şimdi de gelmişsin aynadan bana bakıyorsun, sevindim işte.” dedim. Yüzü yumuşadı, üzerinde tablodaki siyah uzun tuvaleti vardı, eteklerini düzeltti hafifçe, “işte bu yüzden geldim” dedi, “O kadar çağırdın ki beni.” Çağırmıştım gerçekten. Şimdi de deli gibi merak ediyorum neden kaşsız olduğunu. Demek sakar bir restoratörün elinde silinmemişti kaşları, sahiden de modaydı o zaman kadınların kaşlarını kazıtması. Bunu düşününce aynaya biraz daha yaklaşıp kendi kaşsız halimi hayal etmeye çalıştım, yok, beğenmedim. Hafifçe yüzümü buruşturunca Lisa atıldı, “Bence de sana yakışmaz” deyiverdi. Demek düşüncelerimi de okuyordu, iyiymiş. “Senin için bir hikaye yazacağım” dedim geriye çekilerek. Başını salladı, o gizemli gülümsemesiyle güldü bana, gerçekten buğuluydu. “Yazacaksın” dedi, “Hem de pek güzel olacak”. İçim kamaştı; kitapları, hikayeleri ve  kelimeleri hep çok sevmişimdir, demek başaracaktım bir kitapta olmayı. “Seviyorum seni” dedim ağzım kulaklarımda. “Ben de seni, devam et,hadi başla ve bitir.” dedi ve kayboldu. Dönüp arkama baktım telaşla. Orada olduğuna dair herhangi bir iz aradım, yoktu. Aynaya baktım yeniden, ben vardım sadece. İşte şimdi aynadan şaşkın bakan bir tek bendim, kaşlı. 


Aralık ayında Oyuncak Müzesi'nde yaptığımız bir projenin meyvesi olan kitabımız yayınlandı. İsmi "Bir Müzede On Bir Pilot". Hayatımın en heyecan verici işlerinden biri. İçinde Mona Lisa olan bir öyküm var. Ne zamandır bunu yazmak istiyor ama fırsat bulamıyordum, sevgili Vladimir'in ilham verici cümlelerinden birinin arkasına takılınca işte bu çıkıverdi. Ne güzel oldu!

Kitabımız bu. Sadece İstanbul Oyuncak Müzesi'nde satılıyor. "Müze kitabı müzede satılır" diyor sevgili Sunay Akın. İçinde yıllardır Oyuncak Müzesi'nin bodrumunda Yaratıcılık Seminerleri'ne katılan, çeşitli yaş ve meslek gruplarından, aslında hiç biri yazar olmayan onbir kişinin, müzeden seçip gönülden bağlandıkları bir oyuncağın içinde olduğu hikayeler var. Bu işte bizden çok yorulan, sevgili uçuş kontrolörümüz Akgün Akova'yı da anmadan geçmek olmaz. Hepimize hayatımızın hikayesini verdi.

2 yorum:

Vladimir dedi ki...

Yazdığını öğrenince, çok meraklandım. O yedi başlığın içinde en zorlayanı bence bu başlıktı. Çok güzel ele almışsın. Gerçeğe bağlamışsın. Ayna olur da gerçek olmaz mı ama, benimki de laf yani. Harika olmuş, ellerine sağlık :)

Eren dedi ki...

Merakla okudum, elinize sağlık, çok güzel:)