sevgili rehavet beni mimlemiş, efendim 10 eylül'de dünya yok olacakmış, öyle bir tiyo almış, bakalım ne yapacakmışım bu kalan zamanda?
bi kere onlar yazdığında 4 gün filan varmış, ben dün akşam okudum, bugün de düşündüm, giderek az zaman kalıyor, hani filmlerde yüksek tonda tık tık tık eden bir saat var ya, kafamın içinde ondan var sanki. ilk tepkim şu oldu zaten: iki günlük dünya diyolardı inanmıyodun, al işte. o bütün geleceğini düşünerek yapmadığın şeyler, karizmayı çizdirmeyelim diye vazgeçtiklerin, dik duracağım diye başını çevirip gittiklerin, hepsi hepsi boşmuş. keşke iktisat okuyup hayatını karanlık, havasız, sıkıcı ofislerde içi kararmış, havalı ve sıkıcı insanlarla geçireceğine tiyatrocu olsaydın. tüüü tüküreyim bu kavanoz dipli dünyaya, hadi bi ben gidiyor olsam bişeyler yazardım kalanlara, biriktirdiğim kendimce önemli şeylerimi dağıtırdım insanlara filan, ama yok, gezegen gidiyor. o görmek isteyip hayaller kurduğum ülkeler, yıkanamadığım denizler, yaptıramadığım spa masajları, sürünemediğim losyonlar gidiyor. okuyamadığım (bırak yazamadıklarımı) kitaplar, seyredemediğim filmler, dinleyemediğim konserler gidiyor. bayramda trabzon'a gidecektim, önceden alıp ödemeye başladığım uçak biletim gidiyor (neyse ki borçlarım da gidiyor hehehe). gördüğünüz gibi, dünyadan gitmek bir dert, şu mavi bir bilyeye benzeyen dünyamızın gitmesi ayrı bir dert oldu içime. lost'un sonunu da öğrenemedik anasını satayım. daha "var mısın yok musun"da biri 500 bin yeteleyi alamadı be. bu sezon trabzonsporum da güzel takım kurmuştu, belki başa oynayacaktık yahu. geçende son vişnelerden alıp likör kurmuştum, onlar da olamayacaklar yani, öyle mi? ne için? cern deneyi yüzünden. amerikalı bir genç, bu deneyin ne olduğunu rap şarkısı şeklinde anlatmış, merak edenlere klibi burada. ay bi sürüparçacıkları yerin bilmemkaç metre altında, eksi 271 derecede birleştirip ayrıştıracaklarmıymış ne. neyse, vakit gene de azalıyor, tık tık tık. üzülüp dövünerek bir gün geçti, yeter. yarın işe gitmeyeceğim kardeşim bi kere. metrolar, vapurlar, otobüsler bedava, ama gitmeyeceğim. gidip annemle oturacağım, ne istiyorsa onu yapalım beraber. gidip deniz kenarında oturalım. ne zamandır ayırmaya üşendiğimiz resimleri de alalım yanımıza, bakalım hayatımıza, kah gülüp kah ağlayalım. bu dünyadan biz de böyle geçtik, ne yapalım. sonra gideyim sevdiceğimi bulayım, onunla dolaşalım, ya da oturalım. evde güzel bir şey için sakladığım ne kadar giysi varsa giyeyim, ne kadar içki-yiyecek varsa yiyelim içelim. sonra arkadaşları dolaşalım, sanki dünya batmayacakmış gibi. haftasonu için planlar yapalım gene. sonra beraber yatalım uyuyalım, dünya batarsa batsın, herşey boşmuş be. işte öyle.
şimdi mimi kime atacağım ben? öyle az zaman kaldı ki. boşverin kardeşim, yaşamaya bakın.
3 yorum:
ne hoş..
ayni konu hakkında bende bir yazi yazdım blogumda...
sizin yazınızı da de keyfile okudum.
sevgiler benden...
belki son kez, belki de yeni bir başlangıç olarak kabul edin...
o iktisat şeysinde hemfikirim senle de tiyatro değildi çiftçi olsaydım anasını satiim..
giderayak üzmek istemem ama trabzonspor'dan bu sene de cacık olmaz. aha şuraya yazıyom. en fazla 8-10 hafta zorlar zirveyi. sonra manisa gibi küme düşm potalarında gezersiniz. ersun yanal klasiği.
ha sen o biriktirdiklerini ufaktan yazmaya başla istersen belki bi gora'lı gelir de kurtarır dünyayı.
ateş, su, toprak, tahta!!!
Gülçin'ciğim, ne kadar çok yapılacak şeyler varmış öyle. 10 Eylül'den sonra yapılacaklar listesi olsun diyelim mi?:)))
Sevgiler
Yorum Gönder