.
4 Aralık 2007 Salı
öylesine
Biraz önce sigara içmeye çıktım. Başımı kapının pervazına dayadım, ayakkabılarımın ucuna bakarak sigaramı içiyordum. Aklıma sabah düşündüğüm şey geldi, motordan inmiş karaköy’de vidacılarla civatacıların derme çatma dükkanlarının olduğu daracık sokaktan yürüyordum. Dükkanların çoğu açılmıştı, dükkan çalışanlarının kimi çayını karıştırıp karşısındakine laf atıyor kimi dükkanın önünü suluyordu. Önümde bir adam yürüyordu, yüzünü göremedim ama orta yaşlarda birisiydi, lacivert kabanı vardı ve kareli bir atkısı. Ellerini pantolonun ceplerine sokmuştu. Omuzlarını kısmış başı önde yürüyordu, bir kış sabahıydı ama o kadar da soğuk değildi, olsaydı ben de üşüyor olurdum mutlaka. Ben üşümüyordum. Ama adamın hali birden içime dokundu, kısılmış omuzlarında benimkine benzer bir yük mü var diye onun için o kadar üzüldüm ki, bir an içimden çamura suya bakmadan bir sonraki adımımı atmayıp olduğum yerde dizlerimin üstüne çökerek bağıra bağıra ağlamak istedim; etrafta vidalar, civatalar, metal zincirler, lastikler, envai çeşit adını bilmediğim alet edavat arasında.. ama ayaklarımın yürümeye devam ettiğini farkettim, şaşırdım. İşte ayaklarımın ucuna bakarak bunları düşündüm sigara içerken az önce. Sonra gözlerimi kapatıp sigaradan bir nefes çektim, yaparım bunu arada, bakarım ne hissediyorum diye. Gözlerimin kenarının yaşardığını, bir damlanın fokurdadığını hissettim. Çay ocağından Türkay seslendi: niye kara kara düşünüyorsunuz, dünya üzülmeye değmez. Gözümün kenarında damlayamayan gözyaşı ile, yan yan güldüm ben de. Masama dönüp bunu yazdım. Yazarken işyerindeki penceremin karşısındaki sıra sıra apartmanlardan birinin camına güneş vurdu, güneş gözüme girdi. Hişt dedi bana dünya, öyle duydum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
Bu yazıdan hüzün fışkırıyor.Oysa öyle sıradan bir şeylerden bahsediyor ki.Ben de ağlamak istiyorum.Buna çok şaşırrarak bağıra bağıra ağlamak istiyorum.
O adam benim babammış gibi hissettim.Babamı özledim bi de üşümesine üzüldüm.(Babam Allaha şükür yaşıyor)
Sevgiler..
Senin yüküne ne Gülçin? Başkasında olmasına bile ağladığın yükün ne?
Sevgili Gülçin, yazın beni de çok etkiledi. İnsan, günlük hayatın curcunasından başını kaldırıp, etrafına bakınca neler görüyor, hüzünleniyor ve kendisiyle özdeştirebiliyor değil mi?
Sonunda dünyanın Hişt demesine çok sevindim ama:)
Sevgiler
sevgili öykücü,
bu kadar hüzün fışkıracağını yazmaya başlarken tahmin etmemiştim. bugünlerde bir ağlamaklılık, bir zırıldaklık var üstümde (gidip tom robbins'ten alıntıladığım depresyonun kaynağı paragrafını okuyayım). geçer, bu da geçer ya Hu!
sevgili sem,
evet, dünya hep hişt der, duymuyorsak fena (sevgili sait faik'e selam)..
sevgiler
En doğru soruyu öykücü sormuş sana Gülçin. Evet bütün neşeli tavrına, keyifli tiyatro yorumların, gezdiğin gördüğün yerleri, sanki okuyanlar seninle oralarda geziyormuşcasına anlatışına rağmen,her gerçek yazar gibi , beklenmedik bir anda kıskıvrak yakalanıveriyorsun duygularınla. Sana gerçek yazar dedim, bu yazınla farkında mısın? Benim de gözlerim yaşardı inan ki. Ama, yine evet, hayat yine de cıvıl, cıvıl her köşede seni bekliyor.
Sakın onu ellerinden kaçırma. Tyz.
Gülçin öyle bir anlatmışsın ki, adamı sapık sandım. Meğer diyilmiş. yüreğime su serpildi..
şaka şaka.
Sırtında nasıl bir yumurta küfesi taşıyorsa, yaşam bükmüş sırtını be Gülçin ama ALLAH büyüktür, güneş onada hişt demiştir gün içinde, göz yaşlarınıda sal gitsin öyle iyileştirici mucizevi bir ilaç ki o...
Ah canım Gülçin..Benim de ağlayasım geldi..
Hişşttt..
çok kısa..:
güzel, çok güzel yazıyosun..
ve
çok güzel görüyor
çok güzel duyuyorsun..
sakın ola, bırakma..
Şimdi de yağmur yağıyor Gülçin.
Yorum Gönder