bir şehrin sakinleri tarafından en ihmal edilen yerlerinden biri, o şehrin müzeleridir. misal, İstanbul'da oturan biri haftasonu canı çok sıkılıp da, "ay hadi gideyim de bir Dolmabahçe Sarayı'nı (ya da Topkapı Sarayı'nı) gezeyim" demez. demez yahu, biliyorum. ancak çocuğunu ya da ayda yılda bir gelen bir misafiri ısrarcı olursa ancak böyle bir program yapar. şanslıysa, öğrenciliği İstanbul'da geçmişse belki okulla beraber gidip görmüştür ama o gören gözlerle şimdiki görecek olan göz aynı mıdır? değildir elbet, ama yok, haftasonları bir İstanbullu için müzeye gitmek "acayip"(egzantrik? olağanüstü? garip? sıradışı? ender? ornitorenk?) bir şeydir (yazının burasında, öğrenciliği İstanbul'da geçmemiş biri olarak, Dolmabahçe Sarayı'na ilk gidişimin Belçikalı misafirleri gezdirmek için olduğunu, onlarla beraber ağzım açık sarayı gezdiğimi, saray çıkışı karşımıza çıkan Boğaz manzarasına karşı hepimizin aklımızı bir süreliğine kaybettiğimizi hatırlıyorum). bu söylediklerim bir tek İstanbul için geçerli değil tabii, büyük şehirlerimizin tamamını belki bu kategoriye koyabiliriz. neyse, diyeceğim bu değil. diyeceğim şu ki, bir şehirde yaşarken insan hayatın hayhuyundan mıdır, kendi yaşayacağı vakti çok sanmasından mıdır, yoksa onların nasılsa hep orada öylece duracağından emin olduğundan mıdır, ihmal eder müzeleri gezmeyi. buraya kadar anlaştık mı? devam edelim o halde.
bu sabah işe gelirken vapurdan indiğimde, hava öyle güzeldi ki.. içimdeki şeytan (ya da yaşama gücü) dürttü beni.. "hadi be" dedi "şu güzel havada işe mi gideceksin? baksana, kışın ortasında böyle güneşli, böyle limonata bir hava nerede bulacaksın? neresi olursa, git sokaklarda dolaş, o bile daha iyidir işe gitmekten".. allah allah. gerçi bu ses beni bazen yağmurlu havalarda da dürter, alışığım yani. ama bir gece önce de dünyanın sayılı büyük bir yabancı bankasının yeni yıl partisine gitmişim, ortaköy jazz center'da, dibine kadar caz dinlemişim, ondan önce parti 20.00'de başlayacak diye aradaki zamanı değerlendirmek için genel müdür yardımcımla ortaköy'de bir kahvede oturup tavla oynamışım, ne zamandır tavla oynamamışım, ama başlayınca sapıtmışım, adamcağızı yerden yere vurmuşum, hiç gele atmamaklar-kapılar-marslar filan derken sonra hatırlamışım, savunmaya geçip yenilmişim :) filan. yani moral de yerinde. içimin derinliklerinden "ekmek parası" seslendi "hadi hadi vaktidir, koş şu dolmuşu yakala yoksa kartını basmaya geç kalacaksın". yakaladım dolmuşu, bastım kartımı vaktinde. keşke bir kopyam olaydı, o sokaklarda gezeydi..
işte kendimin bir kısmını sokaklarda bırakıp işyerime girdiğim bugün, internette dışarıda olmak isteyen tarafımı eyleyecek çok güzel bir yöntem buldum. ne zaman açılmış bu site, nasıl atlamışım bilmem. ismi 360tr. Türkiye'nin değişik yerlerinden 360 derece ile çekilmiş manzaralar var içinde. isterseniz manzaranın bir kısmını yakınlaştırıp bakabiliyorsunuz, tam ekran yapabiliyorsunuz. işte bu siteye en son Topkapı Sarayı'nın Harem Dairesinin görüntülerini eklemişler. sanki oraya gitmiş gibi krokiden işaretleyerek oda oda gezebiliyorsunuz. çok hoşuma gitti. ayrıca sitede karlar altındaki Abant Gölü, Yeni Camii önünden Eminönü Meydanı, Kayseri Kalesi, Haydarpaşa Tren Garı, sahilden Haydarpaşa gibi panoramalar da var. dilerseniz sitede belirtilen illerin sayfalarına da girebiliyorsunuz. oturduğu yerde yüreğini sokaklara salıp ıslık çalmak isteyenlere göre.
Meraklısına Not: TC Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Topkapı Sarayı sayfası burada, bu sayfa da çok emek verilerek hazırlanmış oldukça ayrıntılı bir çalışma ürünü.
8 yorum:
Gülçin'ciğim ne tesadüf bende okumayı yeni bitirdiğim bir kitap dolayısıyla Harem Dairesine gitmek istiyordum. Şimdilik verdiğin linkle yetineyim bari:)) Aslında İstanbul'a turist olarak geldiğim dönemlerde bu tür yerleri çok dolaşmıştım ama gittiğimizde Harem Dairesi kapalı olduğundan görememiştim. İstanbullu olduktan sonra bu tür yerlere daha az gider olmuşum sahiden:(
Sevgiler
Hah yine güp güzel bir yazı:)
Sahi neydi o yazın yaa! Anoter mi?broter mi? Hele bu limonlu havalarda... :))
Neyse, çok içten bir gezinti yapmışsın. Valla, patronun olsam arada izinler veririm sana "Git dolaş, işe gelme sakın" diye de tembihlerim:)
Sahi Sem, gidelim diyordun. Hadi çıkalım.
Ne güzel bir fikir bu Gülçin, valla harika, bir yeri görmek mi istedin, oturduğun yerde, aç 360tr'yi. Gez dolaş dön geri gel. aaa oturduğun yerdesin. Elinde kahven ya da çayın, ah oralarda olmak vardı şimdi diye biraz da hayıflanarak. Ne yapalım, bu da güzel bir avuntu. Gönlüne sağiık. Tyz
Valla patron görürse "kendi içerde aklı-gönlü dışarda bu kadını derhal kapının önüne koyun "diyebilir, bence dikkatli ol:)
Yahu bu 360 derece benim başımı döndürdü ama,iyi bir hizmet tabi,keşke ibb sitesindeki kameralar gibi canlı yayın yapsaydı:))hatta abantta sıcak şarap ikramı filan da olsaydı:) Hayallerime kimse sınır koyamaz:))
10 sene kadar önce kalabalık bir grupla Dolmabahçe sarayını geziyoruz.. Bizim grupta yaşlı bi amca var.. Şimdi rahmetli oldu.. Ama hani her b.ka maydanoz tipler olur ya.. ahanda onlardan işte..(arkasından konuşmak gibi olmasın:)..) Mesela, bir kordon çekilmiş, buradan öteye geçmek yasak yazıyor.. Yazmasa da belli yani.. Bu tip şimdi illa ki o kordonun üzerinden atlayıp 75-80 yaşına rağmen ne biliim, misal Ata'nın yattığı o yatağın yanına gidiyor ve görevlilerden sürekli ikaz alıyor..
Bu arada bloklar arasında, sizden önce girenlerin çıkmasını beklediğiniz güvenlik bölümleri var.. Ve içeride dahili telefonlar..
mesela biz bilmem ne bölümünün sonunda beklerken, diğer departmandan ekip dahiliyi arıyor, "Tamam, buradaki grup çıktı, gönder oradakileri.." filan diyo..
***
Biz orada beklerken, dahili telefon çaldı..
Bu amca da telefona çok yakın..
açtı ve ne dedi biliyomusunuz..;
"Buyrun, Dolmabahçe sarayı.."
Sevgili gülçin,
Yaw resmen yaramı deştin.....İlk ve son olarak, lise 3 te iken, (Bizim zamanımızda lise 4 yıldı)1956 da bizim sınıf ve başımızda tarih öğretmenimizle gezmiştik Topkapı Sarayı'nı....Aklımda kalan ise, teknesi gümüşten, kamaraları ve diğer teferruatı altından yapılmış olan ve aklımda kaldığı kadarıyla 60-70 cm. büyüklüğünde bir buharlı gemi maketi idi. Çünkü o tarihlerde ben de gemi ve uçak maketleri yapmaya çok meraklı idim.
Dolmabahçe sarayını ise, haftada en az iki üç kere arabayla önünden geçmeme rağmen girip te gezmek aklıma gelmedi. Senin, yazının başında dediğin cinsten bir adammışım demek ki....(utandım birden) Hele, mesleği teknik konular olan biri olarak, Rahmi Koç müzesini gezmeyi çok istememe rağmen, o da mümkün olamadı hala...
Eminim ki turistler benim ülkemdeki müzelerde nelerin olduğunu benden daha iyi biliyorlardır. Ama sen beni iyi dürttün bu sefer. Gidip gezeceğim en kısa zamanda. Çünkü internetten görmek beni pek kesmiyor.
Sevgiler, Degree.
sevgili sem,
o atmosferde geçen hikayeler de çok etkileyici oluyorlar. ben de hep orhan pamuk'un "benim adım kırmızı" sını hatırlarım.
sevgili ori,
patrona söylerim bir daha hava güzel olduğunda :) baksana kar filan veriyor meteoroloji bu hafta için.
sevgili tyz,
keşke herr yeri görebilcek imkanlarımız olsaydı.. neyse, buradan seyretmek de güzel. gidince yabancılık çekmeyiz hem :)
sevgili hep,
şimdilik şarap servisi yok, ama belki ileride olabilir, neden olmasın :)yanında da mangalda sucuk.
sevgili abi,
allah rahmet eylesin alem adammış vesselam :)
sevgili degree,
(utanmayalım lütfen,ben de aşağı kalmıyorum yani bu üşengeçlik konusunda) ayarlayalım hemen bir Rahmi Koç Müze gezisi. kışın daha keyifli olur.
sevgiler
Sevgili Gülçin;
Çok ilginç konuları ve bilgileri buradan bizler ile paylaşa paylaşa bilgi pınarımız oldun bizim. Bu siteyi çok beğendim müsaden olursa bloğumda bu konu ile ilgili bir yazı yazmak isterim.
Tabi ben bu satırları yazarken sen seminer oratmında tırnaklarını yemekle meşgul olacağın için bu satırları okusan okusan akşam eve gidince okursun diye düşünmeden edemiyorum. Bak seninle arkadaşlığımız sayesinde ben de artık insanların o anda ne yapmakta olduğunu az çok tahmin edebiliyorum.
Yorum Gönder