.

.

5 Aralık 2007 Çarşamba

kokinalar


Bu öğlen yağmur çamur dinlemedim gene yemeğe çıktım. Bir saat de olsa, bu arada dışarıya çıkmazsam kendimi kötü hissediyorum. Karanlıkta uyan, yollara düş, üç vasıta değiştirip işe yetiş, akşam hava dört dedi mi kararsın, zaten önünde oturduğum pencereden sadece yanyana duran nişantaşı apartmanlarından başka bir şey görünmüyor, karanlıkta çık, gene bir telaş eve koş filan derken bir saatlik öğle arası bulunmaz hint kumaşı gibi benim gönlümde. Çıktım işte bu öğlen, yağmurda sanki hızlı yürürsem daha az ıslanacakmışım gibi, hızlı hızlı yürüyorum (bu arada biliyorsunuz yapılan araştırmalara göre yağmur altında normal tempoda yürüyenle hızlı koşan da aynı oranda ıslanıyormuş) yanımdan seyrana çıkmış bir nişantaşı hanımı geçti. Aaa elinde kokinalar var! Ben bir sevindim ki bu duruma, yaşasın kokinalar çıkmış filan oldum nedense. Severim onları, yaprakları diken gibi olsa da, her yıl alırım mutlaka evde yılbaşına yakın bir zamanda, kokmazlar ama yeşilli kırmızılı görüntüleri neşe verir bana. Demek vakti gelmiş ne güzel diye düşüne düşüne, bunu bloga yazayım diye karar verdim ve nette bir “kokina okuması” yaptım. Aaaaa neler buldum valla inanamazsınız. Kokina deyip geçmeyin bakın bir kere bunların latince adı ruscus aculetus, Türkçede ise tavşan memesi (çok yaratıcı olduğunu kabul edin lütfen). Bakın bir botanik sitesi nasıl anlatıyor onları:

Türkiye’nin kuzeyinde ve batısında yetişen her mevsim yeşil bir bitkidir. Çiçekleri başkalaşım (metamorfoz) sonucunda yaprak görünümü kazanan dallarının üzerinden çıkar. Bu nedenle meyveleri yaprakların üzerinden çıkıyormuş gibi gözükür. Sonbaharda olgunlaşan parlak kırmızı renkli meyveleri nohut büyüklüğündedir. Bitkinin toprakaltı kısımları her yıl toplanarak ihraç edilmektedir. Aşırı toplama nedeniyle doğal yayılış alanlarında sayıları oldukça azalmıştır. Ayrıca her yıl Aralık-Ocak aylarında dallarının ucuna Smilax excelsa’nın kırmızı renkli meyveleri bağlanarak İstanbul sokaklarında “kokina” adıyla satılır.

Meğerse bunların tek meyvesi olurmuş, onun için başka bir çiçeğin meyveleri ekleniyormuş. Tevekkeli değil, çingeneler hep sicimle bağlarlar kırmızı küçük topçukları. Eski İstanbul Rumları pek severmiş bu çiçekleri, hatta parası olmayanlar yılbaşı ağacı yerine bunları alıp pamuklarla süslerlermiş evlerinde.


Sonra, kokina kelimesi Rumca’da kırmızı anlamına geliyormuş ve hepimizin bildiği bir eski şarkıda geçiyormuş. Hadi mırıldanıyoruz şimdi: bir dalda iki kiraz, biri al biri beyaz.. Ne oldu? Kokina bunun neresinde mi diyorsunuz, bakın bu şarkının Yunancası da var, aynı melodi üzerine başka sözlerle (ama ortak konu aşk), Candan Erçetin de son albümünde hani hem Türkçe hem Yunanca sözlerle karışık söylemişti ya, orada var işte.

Bir Dalda İki Kiraz- ΣΑΛΑ ΣΑΛΑ(İstanbul Türküsü)


Σάλα σάλα, μες στη σάλα τα μιλήσαμεNα με πάρεις,


να σε πάρω συμφωνήσαμε


Sala sala, mes sti sala ta milisame


Na me paris, na se paro simfonisame


Πότε μαύρα, πότε άσπρα, πότε κόκκινα


Tην καρδιά μου να ζητούσες θα στην έδινα


Pote mavra, pote aspra, pote kokina


Tin kardya mu na zituses tha stin edina




Bir dalda iki kiraz biri al biri beyaz


Eğer beni seversen mektubunu sıkça yaz


Sallasana sallasana mendilini


Akşam oldu göndersene sevdiğimi


Bir dalda iki ceviz aramız derya deniz


Sen orada ben burada ne bet kaldı ne beniz


Sallasana sallasana mendilini


Akşam oldu göndersene sevdiğimi




Türkiye - Yunanistan-- (Söz ve müzik anonim olarak kaydedilmiş)

Müzikten de bahsettik, içinde kokina geçen şiir de varmış meğerse. Hem de sevgili Edip Cansever’in bir şiiri...



size bir olay anlatayım, çok kısa


bir kış günüydü, kar yağıyordu


gök sapından boşalmış papatya yaprakları gibi duruyordu


kapıda ruhi beyi gördüm


gözleri kıpkırmızıydı


çiğnenmemiş karın üstünde


iki tek kokina gibi duruyordu gözleri


beni birine gösteriyordu eliyle


yanında kimseler yoktu


birine yakınıyordu benden


yanında kimseler yoktu


bir adım daha attı


eli bir bıçak ucu gibi sipsivriydi, uzundu


ve nasıl olduysa oldu


yitirdim bir anda gözden


hani düş gördüm desem


o zaman sağ bileğim niye kanıyordu.

Işte böyle. Bir hanımın elindeki kokinalardan nereye geldik değil mi sevgili dostlar (kendimi Tv programcısı mı sanmaya başladım nedir). Sözlerime burada şimdilik son verirken, kokinaların bana çağrıştırdığı kadar neşeli, güzel günleriniz olsun dilerim. Sevgilerimle efendim.



12 yorum:

Ori dedi ki...

Teşekkürler olsun.
Hiç gündemimde kokina yoktu! Sayende o ve türküden devamla Necla Erol'u da anımsadım. Ne güzel söylerdi bu türküyü. O zamanlar kiraz şenliğene gelmişti. Dağ, bayır köylerden gelenlerde çimenler üstünde oturup dinlemişlerdi. Bu türküye ceplerinden çıkardıkları yağlıkları sallayarak eşlik etmişlerdi:)

Vladimir dedi ki...

Bu bitkinin İngilizce'deki isimlerinden bir tanesi de "butchers broom" dur. (kasabın süpürgesi; süpürdükçe ucunda kalan kıyma, et parçalarına benzetmiş elin ingilizi ne bilsin)

Yılbaşlarına doğru bizim evde beliren bu bitkinin kırmızı kırmızı halleri pek houşma gider, gizlice yemek için yaptığım her hamleye annem müdahale eder "yeme evladım zehirlenirsin" der, kaldırırdı kaşlarını. Elime şaplak atılmış gibi kaçardım odadan. Seneler sonra tadına baktım. Kötüydü, hala yaşadığıma göre de zehirli değilmiş.

Sem dedi ki...

Gülçincim,

İki gündür vapur ve metronun acaip bir şekilde kalabalık olmasından dolayı, itiş kakış yapılan bir yolculuktan sonra, yazını okumak iyi geldi, sanki ofise güneş doğdu:)) Ben de çok severim kokinaları, yeşili ve kırmızısının bu mevsime çok yakıştığını düşünürüm. Dayanıklı olmalarını, hemen solmamalarını severim. Benim de gündemimde yoktu ama soğuk kış günlerinde, gelecek baharın müjdesi olan kokinaları hatırlattığın için çok teşekkürler.

Sevgiler

Talisman dedi ki...

Amanın onların adı kokina mı imiş.. Hiç bilmiyordum sağol Gülçin'cim.. Bence de çok sevimliler..

ABİ dedi ki...

Bunları pamuklarla filan çok süslersek, kokona diyebilirmiyiz?

Espresso dedi ki...

:::)))) yaa, Allah iyiliğini versin senin emi Abi..:)))

Gülçin'cim, kokinalara ben "yılbaşı çiçeği" derdim hep, acaba bir ben miyim yeni öğrenen bu neşeli adı? Gündüz de demiştim ya, senin Hint kumaşındaki kokina desenlerine benim de nasıl bayıldığımı, içimi cıvıl cıvıl yapmalarını, her Aralık ayında evimde görme isteğimin, çocukluğumdaki anıları taze tutmanın yalın hali oluşunu..
Bir de her seferinde elime batmasalar..:)

gülçin dedi ki...

sevgili ori,
kokina fotografları için teşekkür ederim. o türküyü ben de severim.

sevgili . (bu da nerden çıktı),
kasabın uzun saplı süpürgesi deyimini ben de gördüm nette, ama yazmadım. hıh, kibirli ingilizler ne anlarlar bizim kokinamızdan?

sevgili sem,
kırmızı kadar canlı ve neşeli bir renk var mıdır yahu?

sevgili talis,
kokinaların olsun :)

sevgili abi,
kesinlikle diyebiliriz bence :)

sevgili espresso,
hakikaten ele batarlar, ama solmazlar, çürümezler, öylece dururlar. bana da çocukluğumu hatırlatıyorlar. etrafta daha çok göreceğiz onlardan bugünlerde, ne güzel :)

sevgiler

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

İyi ki kokinalar var da, şu karanlık kısa günlere ışık katıyorlar.
:))

elektra dedi ki...

gülçin, bayıldım yazına.kokinaya bayılırım ve ben onları yılbaşı ağacı niyetine kullanırım:)) benim gerekçem de zamansızlık::) kokina ile ilgili benim bildiğimşey şudur:
yılbaşında alırsın, evine sokarken yeniyılla ilgili bir dilekte bulunursun ve öbür yeniyıl gelene kadar ve yeni kokinayı alana kadar onları başaşağı sallandırıp evin kapısına asarsın. atmazsın asla, dileğin mutlaka olur:)))

gülçin dedi ki...

sevgili ekmekçikız,
şu aralar sürekli yağmurlu ve karanlık olan havada içimi açıyorlar benim de.

sevgili elektra,
benzer bir inanış bende de var, ama aramalarımda böyle bir şeye rastlamadım. gene de kokinalar her eve lazım, değil mi :)

sevgiler

Adsız dedi ki...

kokinalar hakkında bir yazı ararken size ulaştım. Küçükken annem , yılbaşında bunları pamukla süslerdi. Bir tek o yapıyor sanırdım. Kokinalar olmasa yeni yıl coşkusu olmaz sanki. Sevgiler bıraktım size

gülçin dedi ki...

sevgili lale,
bence de yılbaşı coşkusu veriyor kokinalar etrafa.

sevgiler.