.

.

17 Ağustos 2007 Cuma

stephen king, folklorama-folklorika, inekler




bugün kesin birşeyler yazmaya niyetliydim. aslında dün gece eve 1'de dönmeme rağmen, o saatte yazacak kadar da coşkuluydum. ama bilgisayaraımın azizliğine uğradım. açar açmaz check disk/scaaning disk filan diye bir şeyler gösterip kilitlendi. bekledim ben de, inat değil mi? ama baktım olacak gibi değil, bu debelenmesi bitince gidip yattım. dolayısıyla içinde yukarıdaki iki taneye benzer başka inek resimleri olan cd den sizin için seçtiklerimi bugün sergileyemiyorum. ancak bu iki tanesi işyerindeki makinamda kayıtlı, onları ekliyorum. bunlardan aşağıdaki nişantaşı'ndaydı, mavi boncuklu, ama bir süre sonra boncuklarının hepsi yolunduğu için inek hastanesine (valla adı böyle, sergi ineklerine ilkyardım yaptıkları yer) gidip oradan etrafı kara bantlarla çevrili ve korunaklı cevahir alışveriş merkezi'ne taşındı. en üsttekigelin ise cevahir'de. alnında beşibiryerdesi, kırmızı dudakları ve ayağına dikkat.
konuyu dağıttım gene, asıl dün gece ben folklorika'ya gittim açıkhava'da, bunu anlatacaktım size. istanbul devlet opera ve balesi "folklorama" isimli bir gösteriyi yaklaşık 4 yıldır oynamakta. bu gösteri ayda ya da iki ayda bir-iki kez sergileniyor ve biletler tam bir ay öncesinde çıktığı gün tükeniyor. ben bu gösteriye gitmeyi nihayet nisan ayında başarmış ve neden böyle uzun süredir ilgi çektiğini çok iyi anlamıştım. çünkü 3 kadın-3 erkek opera sanatçısı, arkalarında 6 kişilik bir dans ekibiyle türkülerimizi batı müziği çalgılarıyla yapılan yeni düzenlemelerle söylüyorlardı ve türkülerimizin nasıl ince, nasıl insanın içine dokunan ve nasıl zamana meydan okuyan bir güzellikleri olduğunu yeniden hatırlatıyorlardı. salondaki herkesin mutlaka bir türkünün bir yerinde gözleri doluyordu, mutlaka en az bir yerinde kalkıp oynamak istiyordunuz, en azından omuzlarınızı oynatmak :) gösteri bitiminde salondan çıkan herkesin gözleri parlıyordu, yüzlerinde bir gülümseme. ve ben çıkarken, tekrar görmeliyim bunu dedim ama sezon sonuna kadar bir gösteri daha olmadı. şimdi ekim'de açacakları 2007-2008 repeertuarında var mı, ondan da emin değilim. işte bu yüzden, avea'nın açıkhava'daki konser programına bakarken "folklorika" ismini görünce heyecanlandım. folklorama'ya da hayat veren ekip, haldun dormen ve ruhsar öcal bu sefer açıkhava'da halk müziğinin genç sesleri kubat ve gülay'ı da aralarına katarak, folklorama benzeri bir gösteri hazırlamışlar. benim de bu yılın açıkhava etkinliği olarak seçtiğim bu konser dün gece gerçekleşti. folklorama ekibinden ruhsar öcal (yarabbim ne haşmetli duruşu olan bir kadındır o) ve zafer erdaş (onu ayrı bir post yapacağım), iki yeni opera sanatçısı ( şöhret inanç ve güvenç dağüstün) ile kubat ve gülay(ikisinin de çok içe işleyen bir söyleme tarzları var) , 4 erkek ve 8 kadından oluşan bir dans grubuyla (harika bir kareografi vardı, iki genç kadın hazırlamışlar ve öyle güzel olmuş ki, bazen türküleri bırakıp onlara daldım) cihan tezer'in düzenlemesiyle hazırlanmış türküleri seslendirdiler. bazen solo, bazen düet, bazen de hepsi bir arada seslendirdikleri türkülere, hem halk müziği sazlarıyla (bağlama ve davul) hem de batı müziği sazlarıyla (keman, bateri, viyolonsel gibi) can verildi. solo ve düet performanslar genelde sorunsuzdu ama hepsinin bir arada seslendirdikleri türkülerde, hepsinin tek tek çok güçlü ve güzel sesleri olmasına karşın, benim çoğu zaman kulağımı tırmalandı. belki ses düzeninden, belki de oturduğum yerden öyle algılamış olabilirim, sonuçta ben müzik adamı değilim. ama bir gariplik sezdim, aklıma pazartesi gecesi yapılan rock müzikalleri gösterisi için yapılan yorumlar geldi, o gösteride de ses düzeni felaketmiş. belki gene öyleydi. neyse, sonuçta tüm sanatçıların dans ederek söylediği salsa ritmli bir "erkilet güzeli bağlar bozuyor (tek tek basaraktan)" ve gülay'ın caz kıvamında okuduğu-serkan çağrı'nın klarnetiyle eşlik ettiği (bu çocuk hüsnü kadar iyi, aklınızda olsun) azeri türkü "sen gelmez oldun" bana göre en özgün denemelerdi ve çok keyifliydi. türkü geçişlerinde sanatçıların yaptığı teatral sahne terkedişleri de çok eğlenceliydi. maalesef fotograf çekemedim, cep telefonumla aldığım resimler yoğun ışık nedeniyle sahnedekileri ancak beyaz ruhlarmış gibi gösterdi, korktum sildim. evet arkadaşlar, bence yakalarsanız bir folklorama ya da folklorika, lütfen kayıtsız kalmayınız, gidiniz dinleyiniz dinlettiriniz.
Bu sabah işe gelirken aklımdan işte bunlar geçiyordu, tüh inekleri koyamadım, hay allah folklorika'yı yazamadım filan, gazetede aşağıdaki haberi gördüm ve bunu da sizinle paylaşmak istedim. bakınız: stephen king'in son icraatı.

"Avustralya'da bir kitapçı dükkânının çalışanları, yaşlı bir adamın raftaki kitapları açıp içine bir şeyler yazdığını fark ettiklerinde adam çoktan işini bitirmiş dükkândan çıkıyordu. Görevliler hemen kitapların başına koşup zararı tespit etmek için kapağını açtıklarında raftaki altı Stephen King kitabının yazarı taarfından imzalandığını anladılar. Hemen sokağa fırlayan dükkânın yöneticisi Stephen King'i bir kafede yakaladı ve önce özür dileyip sonra bol bol teşekkür etti. Zaman zaman Avustralyalı yazarların uğrayıp raftaki kitaplarını imzaladıkları Alice Springs adlı kitapçı dükkanı, beş adet imzalı Stephen King kitabını bir yardım kuruluşu yararına satacak. Altıncısı ise, olayı fark eden bir müşteri tarafından hemen o an satın alındığı için yapacak bir şey yok. Stephen King'in ajansı, ünlü yazarın Avustralya'da olduğundan kimsenin haberi olmadığını açıkladı."




2 yorum:

Talisman dedi ki...

Stephen King e yaşlı adam demişlerr.. oyy oyy Stephen iimm.. Olmaz öyle şey. allahım takıldığım noktaya bak :)
Ya bu inekleri incelemek zevkli.. Bir tane Metro City nin önünde süslü var, ben ona Almodovar ineği adını taktım. Süper birşey. :)
Yanlız bu yaptığı tam Stephen e uyuyo canımm..

gülçin dedi ki...

ya sorma stephen'e yaşlı demişler.. hatta arkasından bunak ihtiyar bile demiş olabilirler. ama netekim tanıyınca utanmışlardır. evet evet, utanmış olmalılar.

inekler çok tatlılar hakkat. diğer fotolar hazır ama yükleyemedim daha :(