Önceki yaptıklarımızın cezasını çektiğimiz bir karma ve salyangoz.
Salyangozun karmaya bak, aramıza düştü.
Günlerdir dört adam bahçeyi kazıp
duruyorlar. Bahçemiz iki setliydi, bulunduğumuz açıklıktan merdivenle çıkılan
yumuşak yükseltili bir bölüm vardı. İşte o bölümü de bizim açıklıkla aynı
hizaya getirmek amaçlı çalışmalara başladılar, dört gündür kazıyorlar ve çıkan tomarla toprağı tek tek çuvallarla
taşıyorlar. Bugün merdiveni de kırdılar. Tam ortada kuru bir incir ağacı var.
Birini çok özlediğinizde tam gidip sarılabileceğiniz gibi. Tepesine yakın bir
yerde yosunlu bir bölüm de var benim hep gözüm takıldıkça hayran hayran
seyrettiğim. Onu da kesecekler diye ödüm kopuyordu. Bugün sordum, neyse onu
ortada bırakıp etrafına göbek yapacaklarmış. Bahçeyi yazın görenler çok güzel
inciri olduğunu söylüyor. Umarım küsmez.
Toprağı kazanlar dün mırıl mırıl
konuşurlarken duydum, kemikler bulmuşlar. “kedidir köpektir” dedim adamlara.
Biri, “burası hayvan mezarlığı mıymış ya? Böyle kedi köpek kemiği olur mu?”
diyerek yerden aldığı bir kemiği gösterdi. Anlamam ki. Ama bana da kedi köpeğe
nazaran uzun gözüktü. “Aman musallat olurlar ne diyorsunuz” diye şakaya vurmaya
çalışıp içeri kaçtım; sonra ne yaptılar bilmem. Sarayın bahçıvanının eski
konağıymış burası, belli mi olur.
Akşamüstü adamların paydosundan sonra tekrar
bahçeye çıktım. Kediler kazılan yerin üstünde durmuş, açılan çukura ve içine
dolmuş merdiven molozuna bakıyordu. Sonra dönüp bana baktılar ne yaptınız bahçemize der gibi. Anlamazdan geldim, çıkarıp cep
telefonumla molozları çektim, ve nöbetçi iki kediyi. Pek iyi çıkmadı ama üstünde
durmadım. En azından cevap vermek zorunda kalmamıştım. Sonra bir baktım bizim
geçen günkü salyangoz, eğile büküle geliyor gene. Selam verdim sessizce, o da
durup bana baktı bir an, selamımı alarak başını salladı, sonra yoluna devam
etti. Gidecek çok yolu var daha, kimbilir nereye. Onu izledim biraz. Giden
birini izlemek pek zevkli değil, giden siz değilseniz. Bu yüzden o binbir
emekle kıvrana kıvrana kendini sürüklerken arkasından bakan ben, düşündüm:
aslında bizler de bu salyangozdan pek farklı değiliz. Bir yerden bir yere
kendimizi bin gayretle sürükleyip duruyoruz, arkamızda hemen yok olan ipince parlak ipliklerden bir iz bırakarak. Kimsenin
yolculuğu kolay değil hem. Onun kadar zorlanıyoruz çoğu zaman kendimizi
çekmekte. Neyse ki dostlar var, şarkılar var, kelimeler var. Baharın da eli
kulağında, daha ne olsun? İnsan isterse molozlarla dolu bir bahçede, bir
başınayken bile gülümseyecek bir şeyler bulabiliyor. Mucize işte bu, hayat
bunun adı. Bir hayat hiçbir şey değildir belki, ama hiçbir şey de bir hayat
değildir.
Artık gözden kaybolan salyangoza isim takmak geldi içimden: Safinaz
ismi geldi birden aklıma. Bahçemizin sevgili salyangozu, Safinaz olsun senin
adın. İsminle yaşa.
Not: bugün Vladimir'in cümlesi gelmedi. onun yerine Devrem salyangozun devamını istedi. Bunu O'nun için yazdım.
Not2: son okuduğum kitapta da sahipsiz bir mezarlığı tarlaya çevirip oraya ev dikmeyi planlayan
adamın başına gelenler vardı--mazallah, evlerden ırak :) Sezgin Kaymaz-Kün. Belki onun hakkında daha uzun da yazarım. Yeni bir kahramanım oldu: Konya aksanıyla konuşan köpek Çeto. Tanışmanızı çok isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder