.

.

9 Nisan 2013 Salı

safinaz salyangoz




Önceki yaptıklarımızın cezasını çektiğimiz bir karma ve salyangoz. Salyangozun karmaya bak, aramıza düştü.

 Günlerdir dört adam bahçeyi kazıp duruyorlar. Bahçemiz iki setliydi, bulunduğumuz açıklıktan merdivenle çıkılan yumuşak yükseltili bir bölüm vardı. İşte o bölümü de bizim açıklıkla aynı hizaya getirmek amaçlı çalışmalara başladılar, dört gündür kazıyorlar ve  çıkan tomarla toprağı tek tek çuvallarla taşıyorlar. Bugün merdiveni de kırdılar. Tam ortada kuru bir incir ağacı var. Birini çok özlediğinizde tam gidip sarılabileceğiniz gibi. Tepesine yakın bir yerde yosunlu bir bölüm de var benim hep gözüm takıldıkça hayran hayran seyrettiğim. Onu da kesecekler diye ödüm kopuyordu. Bugün sordum, neyse onu ortada bırakıp etrafına göbek yapacaklarmış. Bahçeyi yazın görenler çok güzel inciri olduğunu söylüyor. Umarım küsmez. 

Toprağı kazanlar dün mırıl mırıl konuşurlarken duydum, kemikler bulmuşlar. “kedidir köpektir” dedim adamlara. Biri, “burası hayvan mezarlığı mıymış ya? Böyle kedi köpek kemiği olur mu?” diyerek yerden aldığı bir kemiği gösterdi. Anlamam ki. Ama bana da kedi köpeğe nazaran uzun gözüktü. “Aman musallat olurlar ne diyorsunuz” diye şakaya vurmaya çalışıp içeri kaçtım; sonra ne yaptılar bilmem. Sarayın bahçıvanının eski konağıymış burası, belli mi olur. 

Akşamüstü adamların paydosundan sonra tekrar bahçeye çıktım. Kediler kazılan yerin üstünde durmuş, açılan çukura ve içine dolmuş merdiven molozuna bakıyordu. Sonra dönüp bana baktılar  ne yaptınız bahçemize  der gibi. Anlamazdan geldim, çıkarıp cep telefonumla molozları çektim, ve nöbetçi iki kediyi. Pek iyi çıkmadı ama üstünde durmadım. En azından cevap vermek zorunda kalmamıştım. Sonra bir baktım bizim geçen günkü salyangoz, eğile büküle geliyor gene. Selam verdim sessizce, o da durup bana baktı bir an, selamımı alarak başını salladı, sonra yoluna devam etti. Gidecek çok yolu var daha, kimbilir nereye. Onu izledim biraz. Giden birini izlemek pek zevkli değil, giden siz değilseniz. Bu yüzden o binbir emekle kıvrana kıvrana kendini sürüklerken arkasından bakan ben, düşündüm: aslında bizler de bu salyangozdan pek farklı değiliz. Bir yerden bir yere kendimizi bin gayretle sürükleyip duruyoruz, arkamızda hemen yok olan  ipince parlak ipliklerden bir iz bırakarak. Kimsenin yolculuğu kolay değil hem. Onun kadar zorlanıyoruz çoğu zaman kendimizi çekmekte. Neyse ki dostlar var, şarkılar var, kelimeler var. Baharın da eli kulağında, daha ne olsun? İnsan isterse molozlarla dolu bir bahçede, bir başınayken bile gülümseyecek bir şeyler bulabiliyor. Mucize işte bu, hayat bunun adı. Bir hayat hiçbir şey değildir belki, ama hiçbir şey de bir hayat değildir. 

Artık gözden kaybolan salyangoza isim takmak geldi içimden: Safinaz ismi geldi birden aklıma. Bahçemizin sevgili salyangozu, Safinaz olsun senin adın. İsminle yaşa.

Not: bugün Vladimir'in cümlesi gelmedi. onun yerine Devrem salyangozun devamını istedi. Bunu O'nun için yazdım.

Not2: son okuduğum kitapta da sahipsiz bir mezarlığı tarlaya çevirip oraya ev dikmeyi planlayan adamın başına gelenler vardı--mazallah, evlerden ırak :) Sezgin Kaymaz-Kün. Belki onun hakkında daha uzun da yazarım. Yeni bir kahramanım oldu: Konya aksanıyla konuşan köpek Çeto. Tanışmanızı çok isterim.

Hiç yorum yok: