bu yağmurlu günün ertesinde güneşli bir havayla uyandık. kuzenimin eşi bir minibüs ayarlamış, doluştuk içine, Maçka'ya, Sümela'ya yola koyulduk. Sümela'ya ben daha önce gitmiş ve dar bir patika yoldan epey uzun zaman tırmanmıştım yıllar oluyor. sonra yolun yarısına kadar bir araba yolu açıldığını duymuş ama gitmemiştim. işte bu yolu görme şansım oldu bu sefer. ama kardeşim, güneşi gören ve Türkiye'nin her yerinden farklı şehir plakalı araçlarıyla herkesler oraya gelmiş sanki. araba yolu dediğin iki araçlık virajlı yokuş bir yol. sağlı sollu parketmiş ve kendilerini yola vurmuş insanlar, bu arada aşağıdan tırmanmaya çalışan yayalar da var. bizim minibüs arada bir yerde mahzur kaldı. değil dönecek, kıpırdayacak yol yok. seyir terasına kadar yürüyüp uzaktan Sümela'ya baktım, yerinde duruyor, yüzyıllardır durduğu gibi, en azından dıştan sağlam (çünkü içi, yürek buracak kadar harap edilmiş), resimlerini çektim, döndük geri. ama nasıl? minibüsümüz bir yanı uçurum, diğer yanı park edilmiş araçlardan oluşan iğne deliği bir yerlerden yokuş aşağı geri geri indi. ben bir haftalık adrenalinimi aldım bu arada. kıdım kıdım indik arabaların aynalarını kapata kapata, yayalara korna çala çala, arada çıkan kavgaları ayırıp yolu aça aça. parkın girişine geldiğimizde helak olmuş bir haldeydik. bu arada yol boyunca aynı cd'de Tan durmadan çıstak makamından "yıldızlar da kayar durmaz yerinde/solar güzelliğin kalmaz yüzündeee/sensiz caaaan verirkeeeen son nefesimde/bir yudum su vermeye gelemez misin ge-le-mez-mi-siiiin" diyordu. bu şarkıyı her duyduğumda tek araç geçebilecek mesafede bir yerden yokuş aşağı geri inen bir minibüs hatırlayacağım artık. ayrıca su vermeye filan da gel-me-ye-ce-ğim. üf ya.
neyse, bu heyecanlı iniş sonrası Maçka Başarköy'e gittik Zigana dağı girişinde, Hamsiköy'ün karşısına. bu sırada güneş de azıcık dudak bükmeye başlamıştı doğrusu. orada Padişah Sofrası isimli bir restorana oturduk ve mis gibim sıcacık Trabzon ekmeği ile bir koca tabak salatayı bitirdik mangalda pişmiş etlerimizi beklerken. orada yol boyunca böyle mangalda et ve köfte yapan, tatlı olarak da Hamsiköy sütlacı veren bir sürü restoran var. Sümela'dan kazasız belasız çıkışımız şerefine bi yedik bi yedik.. şimdi düşünüyorum da, gene olsa gene yerim öyle güzeldi.
restoran çıkışı hava gene bir kapalı bir açık, dumanlı dağların ve köylerin resmini çektim. ama onları sonra ekleyeceğim. bu yazının ekinde Sümela resimleri var efendim. sağlıcakla kalın.
ormanların, ağaçların arasından taaa uzaklardan böyle görünüyor Sümela.
-
makinanızı zoomlarsanız da böyle bir görüntü elde ediyorsunuz.
sonra, bu dalların arasından görünmesi yetmez, az yukarı yürüyeyim de tam olsun derseniz de bu görüntüyü görüyorsunuz. ormanın aşağısında akan dereyi de alayım diye uğraştım valla.
sonra bu görüntüyü yaklaştıralım, az daha..
biraz açıyı da değiştirelim bakalım nasıl olacak?
biraz açıyı da değiştirelim bakalım nasıl olacak?
Meraklısına Not: Hristiyan inanışına göre İsa yeniden yeryüzüne gelirken havadan ineceği için, bu manastır bir tepeye konuşlandırılmış. insan hala 21. yüzyılda bile zor çıkılan bu yere nasıl olup da hangi şartlarda bu mekanı inşa ettiklerine inanamıyor. Sümela Manastırı ile ilgili çeşitli okumalar burada, burada ve burada da Kültür Bakanlığı'nın bir videosu var.
4 yorum:
abicim, ben bi'şeyi annamadım..
minibüs geri geri inerken siz içindemiydiniz?
çıksana dışarı, yayan inin aşağıya..
ben okurken ş'oldum valla.
sevmiom ben artık ööle işleri..
inerim aşağıya.. adam gelirse - gelebilirse düz yola, biner giderim yav..
sevgili abi, içindeydik tabii. inmek de aklıma gelmedi valla. annem ve 2 yengeler "ay ay, oy oy" diyerek oturduk içinde. hakkat ha, niye ki?
Gülçin'ciğim, çok güzel bir fotoğraf çalışması olmuş kanımca:))
Niçin oraya kurulduğuna dair İsa hikayesi romantik geldi bana. Çift arabalı, virajlı yollardan binlerce insanın gelip orayı ziyaret edecekleri kurucuların akıllarına gelmemiştir sanırım.
keşke yürüyerek gitseydiniz...çok güzel bir yoldu hatırladığım...
liz
Yorum Gönder