.

.

27 Ağustos 2008 Çarşamba

şurdan burdan-5


geçen zamanda gördüklerimi anlatmaktan güne dair şeyleri paylaşamaz oldum yahu. bu kadar ara verirsen öyle olur işte, şaşırırsın nereden başlayacağını, hangi ucundan tutacağını. neyse, gene günü yakaladık sayılır. bakalım neler var öncekiler dışında kayda değer:


-orhan pamuk'un yeni kitabı Masumiyet Müzesi cuma günü dağıtıma çıkıyor. bir aşk hikayesi anlatan romandaki kadın kahramanın dokunduğu objelerden oluşan bir müzeyi de Çukurcuma'da satın aldığı evi düzenleyerek açacakmış Bay Pamuk. dünyada benzeri var mı bilmiyorum, ama ilginç fikir. kitabı merakla bekliyorum. ilk iki bölümü hafta sonunda sabah gazetesinde yayınlandı, duymayanlar ve merak edenler buraya. kitabın sayfası da burada.


-yazın en büyük sürprizlerinden biri de Sezgin Kaymaz'ın yeni bir kitabının yayınlanmasıydı, yaz sıcaklarında arada kaynadı sanki. ismi Ateş Canına Yapışsın. gerçeküstü öğelerle ve dil oyunlarıyla süslü kitaplarıyla kendine değişik bir okur kitlesi edinen yazarın bu son kitabı Adem'le Havva'nın cennetten kovuluşunu ve yaradılış hikayesini başka bir gözle anlatıyor. diğer kitapları kadar eğlenceli bu kitapla ilgili yazarla yapılmış bir söyleşi için buraya.


-lost'un 4. sezonunu sonunda bitirdim. des için sevindim, birileri de mutlu olsun kardeşim ya. en sonu nasıl bağlanacak meraktayım.


-ne zamandır film filan seyretmiyorum, sıcaklardan geceleri mayışıp kalıyorum. ama aklıma takılan filmlerden kendime bir kule yaptım, iddialıyım, sonbaharda bitireceğim hepsini.


-ayşe hanımın her öğlen yemeğe gittiği retro'da işletmeci değişikliği oldu, ama diğer kadro aynı. ve fakat yaz öğlenleri de yemek yenmiyor kardeşim. neyse, menüye karpuz-beyaz peynir ve soğuk ayran çorbası koydular da biraz çekiliyor. ama yazın bomba yiyeceği benimo bisküvileri. iki ince bisküvi arasında marshmallow, üstü çikolata kaplı ve bunun üstü de hindistan cevizli. neredeyse bir paketi yiyebilirim. yedim de zaten. ühü.


-kurtköy havaalanı yolunda açılan viaport alışveriş merkezi'ne gittik. çook kocaman bir outlet merkezi. içinde kipa var, carrefour marketlerinden büyük bir marketle girmişler. çarşının mimarisi çok değişik, sokaklar var, bir gölet, karşısında yemek yeme yerleri, ortada bir bedesten filan, ünlü markaların sezon sonu ve seri sonu mağazaları. gezmesi keyifli bir yer. gelecek yıl yanına otel de açacaklarmış ve rusya'dan-balkanlardan uçakla turist getirmeyi planlıyorlarmış.


-geçende iskender kebap yerken farkettik ki, bursalı iskender ailesi kendine yaptığı zincir mağazalarda ilk açılan iskender kebapçısının konsepti ile yerler yapmış. o dükkanın dışında kullanılan mavi renge de "iskender mavisi" demişler tanıtım broşürlerinde. baktım baktım, abi bu bizim gök mavisi değil mi? neyse, hayatımıza bir renk daha girdi böylece. benim sigaranın paketi de iskender mavisi. kağıt takılı çatallar da onların icadıymış, enteresan.


-kapalı yerlerde sigara içme yasağı başlayalı beri işyerinde sigarayı asma kattaki 19 adıma 5 adım büyüklüğündeki balkonda içiyoruz. yaklaşık bir ay sonra yarım bir tente takıldı, öğleden sonraları güneşle yıkanıyor çünkü. günde 4-5 seferden fazla gitmek ve 5 dakikadan fazla kalmak hoş karşılanmıyor (buna da şükür, thy özel bir sistem taktırmış, kartla girip çıkıyormuşsun ve 5 dakikadan sonra kart geçersiz hale geliyormuş, uğraş dur girecem diye ondan sonra). balkonumuz yandaki çocuk yuvasının -biraz bakımsız- bahçesine ve nişantaşı'nın meşhur kebapçılardan birinin bahçesine bakıyor. ötesi de park, ağaçlar filan. parmaklarının ucunda kalkarsan uzaktan mendil kadar denizi ve İstanbul'un en çirkin binası gökkafes'i görüyorsun ayrıca. sabahları balkona çıkmak çok keyifli, sabahın hafif serinliğinde sessiz sessiz rüzgarda oynayan ağaçları seyretmek çok güzel (işyerinde olduğunu unutuyor insan). cumaları çocuk yuvasında şişme havuzu dolduruyorlar, çocuklar girince bir şamata kopuyor ki. biz de tepelerinden bakan bir sürü koca insan ah çekiyoruz, bizim balkona da koysak bir tane diyerek. fakat bu balkon sefaları çalışanların sosyalleşmesini sağladı, buna ne buyrulur. balkondayken bir sigara içimi süresinde de olsa yanındakiyle hoş beş etme imkanı doğdu. ama anlamadığım bişey var, sigarası biten giderken kalanlara "afiyet olsun" diyor, nedendir? ben afiyet olsun demiyorum, hoşçakalın, görüşürüz, kolay gelsin gibi sözleri tercih edip her afiyet olsun nidasına gülesim gelerek başka tarafa bakıyorum.


şimdilik bu kadar, herkese selamlar sevgiler.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

sahi lost diye dizi vardı di mi.
dördün ortalarında bi yerde bırakmıştım. şu sonbahar gelsin ben de onu bitireyim bari.

Sem dedi ki...

'Afiyet olsun' güldürdü beni. Yarasın anlamında kullanıyorlardır ama sen gene de öyle durumlarda kullanma derim:))

Viaport'a bi ara uğramak lazım. Sağol bilgi için.

Sevgiler

ABİ dedi ki...

ya sen var ya, blog dünyasında çok ciddi bir açığı kapatıyorsun..
istanbul'da yaşamayan bir insanın bilgilenmesi için seni okuması yeterli valla..
Bu arada Lost'ta adayı kaybedebilen-taşıyabilen çark ortaya çıkınca "hah" dedim.. "mıçtılar çarkına dizinin.."

gülçin dedi ki...

sevgili rehavet,
sonbahar da bitir bence de. fantastiğin daniskasını da gör böylece. uçtu adamlar yahu.

sevgili sem,
afiyet olsun valla çok komiğime gidiyor. ama zehir almışsın kardeşim bünyeye, alternatifi ne olabilir? "sağlık olsun", "bu da geçer", "allah soğukluğunu versin" ???

sevgili abi,
sağolasın. o çarkta ben de koptum, nerede ortaya çıkacaklar merak ediyorum. aslında karadenize gelseler, trabzon'da karaya çıksalar diyorum..

sevgiler.

Öykücü dedi ki...

Sigarayı bırakmak için beş neden falan başlıklı bir yazı bile olabilir son bölüm:)Afiyet olsun:)))İlk kimin aklına gelmiş acaba:))

Özledik seni...