Son yaratıcılık semineri oturumumuzu anlatırken sonra anlatacağımı söylediğim bir hikaye var bekleyen. Dr. Ertuğrul Merter, Gebze’de bir rontgen uzmanı. Yıllar önce bir gün, gene hastanede ufacık odasında oturmuş günlük rutin hasta kabullerini yaparken, bir yaşlı hasta görür. Yaşlı adamın yüzünde o zamana kadar görmediği bir ifade vardır. Hemen rontgenini çekerler ve baktığında yaşlı adamın içini sarmış, son safhasına gelmiş bir hastalık olduğunu görür ve o zaman yaşlı adamın yüzündeki ifadenin yaklaşan ölümün gölgesi olduğunu düşünür. üstelik o anda bu gerçeği sadece kendisi bilmektedir. O sırada aklına bir fikir gelir ve odasında pencerenin önündeki duvara siyah bir bez parçası gerer ve önündeki tabureye o yaşlı adamı oturtarak fotografını çeker. Sonra bu seri böylece devam eder, sadece ölümcül hastalığı olanların değil, değişik yüz ifadeleri olan hastalarının resmini çeker, yukarıda gördüğünüz yaşlı adam da bu seriye ait internette bulabildiğim tek fotograf, keşke size diğer portreleri de gösterebilseydim. Bu fotograflardan oluşturduğu seriyi ülke içinde bazı yarışmalara gönderir, ama bu yarışmalardan maalesef olumlu bir sonuç çıkmaz. Bunun üzerine fotografçılıktan vazgeçmeyi ve yaptıklarının bir anlamı olmadığını düşünmeye başlar. Daha sonra ise, yurt dışındaki yarışmalara gönderir fotograflarını, şansını denemek için. Bu fotograflar yurtdışında büyük ilgi uyandırır ve katıldığı her yarışmada ses getirir. 6 ay gibi kısa bir sürede bu yarışmalardan aldığı puanlarla uluslar arası usta ünvanını kazanır. Şimdi hem mesleğine devam ediyor, hem de Erdemir işçilerinin ya da Şile’deki odunkömürü işçilerinin fotograflanması gibi özel projeleri yürütüyor. Dr. Merter, kurs hocamız sevgili Akgün Akova’nın arkadaşı ve onun da fotografa başlamasına neden olan kişi.
Onun hikayesini niye mi paylaşmak istedim? Akgün’ün dediği gibi, “insan belki sevdiği, belki de sevmediği bir işi yapmak için her gün 10-15 metrekare bir odada kalsa bile, dünya çapında bir iş yaratabilir”. Evet, öyle bir odada kalsanız bile, dışarı çıkacak bir yol bulabilirsiniz. Öyle odalarda kalmamanız, kalsanız bile çıkacak bir yol bulabilmeniz dileğiyle.
Bu arada eklemeden duramayacağım bir şey var, bugün bitirdiğim bir kitaptan bir bölüm yazacağım size.
“… yine dışarı çıkıp, cepheden gelen, bir ekspres katarından bozma hastane trenine geçiş sinyalini verdim. Bu hastane treninin en garip yanı insan gözleri, yaralı erlerin gözleriydi, sanki cephede çektikleri acılar, onların başkalarına, başkalarının da onlara çektirdiği acılar, sanki bu acılar, onlardan yepyeni birer insan yaratmıştı, bu Almanlar ötekilerden, karşıt yönde gidenlerden daha sevimliydiler, hepsi de pencerelerden öyle bir dikkatle ve çocuksu bakıyordu ki yavan topraklara, sanki cennet bahçesinden geçiyorlardı, sanki küçücük istasyonum mücevher dükkanıydı…”
Yüzlerdeki anlam deyince, sadece hayat yolculuğunun değil, bu yolculuk sırasında hem kendi çektikleri hem de başkalarına çektirdikleri acıların yüzlere yansıması beni düşündürdü ve de Dr. Ertuğrul Merter'i artık yazmaya karar verdim. Hem yeni yılın ilk gününde Dr. Ertuğrul Merter’in umut dolu ve ilham verici hikayesi uygun olur diye düşündüm.
Bu arada eklemeden duramayacağım bir şey var, bugün bitirdiğim bir kitaptan bir bölüm yazacağım size.
“… yine dışarı çıkıp, cepheden gelen, bir ekspres katarından bozma hastane trenine geçiş sinyalini verdim. Bu hastane treninin en garip yanı insan gözleri, yaralı erlerin gözleriydi, sanki cephede çektikleri acılar, onların başkalarına, başkalarının da onlara çektirdiği acılar, sanki bu acılar, onlardan yepyeni birer insan yaratmıştı, bu Almanlar ötekilerden, karşıt yönde gidenlerden daha sevimliydiler, hepsi de pencerelerden öyle bir dikkatle ve çocuksu bakıyordu ki yavan topraklara, sanki cennet bahçesinden geçiyorlardı, sanki küçücük istasyonum mücevher dükkanıydı…”
Yüzlerdeki anlam deyince, sadece hayat yolculuğunun değil, bu yolculuk sırasında hem kendi çektikleri hem de başkalarına çektirdikleri acıların yüzlere yansıması beni düşündürdü ve de Dr. Ertuğrul Merter'i artık yazmaya karar verdim. Hem yeni yılın ilk gününde Dr. Ertuğrul Merter’in umut dolu ve ilham verici hikayesi uygun olur diye düşündüm.
Meraklısına Not: Savaş sonrası Çek edebiyatının en önemli kalemi kabul edilen Bohumil Hrabal’ın “Sıkı Kontrol Edilen Trenler” kitabındandı bu parça. Kısa ama vurucu, komik ama hüzünlü, çok insancıl bir kitap. Kitabın arkasında da şöyle bir cümle var: “… ama şu anda, böyle Dresden’den geldikleri sırada, onlara acımıyordum artık, acıyacaklarsa kendileri acısınlardı kendilerine. Ve bu Almanlar farkındaydı bunun. Tren şefi doğrulup onlara döndü: ‘evinizde oturup kalsaydınız ya götünüzün üstünde’ dedi.” Kitabın adı aklınızda olsun.
4 yorum:
itiraf etmeliyim ki bu anlamlı yazı da beni en çok döven şu 10-15 m2 mevzuu oldu.
takribi 7,5 m2 benim oda. her gün çıkıyorum ama ertesi gün dönüyorum mecbur.
bir gün mutlaka bulacağım temelli çıkış yolunu diyorum demesine de yazının en sonunda tren şefinin sözü kafama takılıyor bi tek :)
Değil mi ya! gönlünde olanı yapmak... Beslendik yine sayende... iyi ki varsın!
Gülçin, zorunlu yaşadığımız kutuları aşıp, ışığını yansıtması ne umut verici, kutluyorum o sanatçıyı ve tabiki senin bu güzel paylaşımını, içimizi ısıttın yine:)
Gülçin'ciğim, Dr Merter'in hikayesi gerçekten çok umut verici ve yılın başında böyle bir paylaşımı okumak iyi geldi. Çekilen ve çektirilen acıların yüzde yansıması da düşündürücü. Yazıyı okumayı bitirince bir defa daha 'nerden nereye' dedim, güzel bağlamışsın be:))
Sevgiler
Yorum Gönder