.

.

22 Ocak 2008 Salı

kardan yorgan

Meraklısına not: Yukarıdaki resim Kanadalı sürrealist bir ressam olan Rob Gonsalves'e aittir, onun bu resmini görünce düşündüklerim işte böyle bir öyküye dönüştü. Onun ilham verici diğer resimlerini görmek isterseniz buraya ve buraya tıklayabilirsiniz, ama yazıyı okuduktan sonra, lütfen.




Kapıyı vurup çıktığında, şaşkınlıktan bir an donakaldı, heryer bembeyaz karla kaplanmıştı. “hay allah” diyerek bu havada onu koruması biraz şüpheli olan eski paltosunun yakalarını kaldırdı. Ceplerini araştırdı telaşla, eldiveninin teki sol cebindeydi ama öteki yoktu, gene de şükür diye düşünerek eldivenin tekini geçirdi eline. Gözlerini kısıp yolun iki yanına bakındı, geri dönse miydi acaba? Yok, geri dönemezdi hemen. Şimdi geri dönerse bir daha bu kapıdan çıkamayacağını da biliyordu. Evin içinde, ne kadar gitmek isterse istesin, onu çeken bir bataklık vardı sanki. Oysa şu anda soğuk havaya, yağan kara ve nereye gideceğini bilmemesine rağmen kendini ferahlamış hissediyordu. “oh be bitti işte, bu kadarmış, niye bu kadar ertelemişim, neden bu kadar korkmuşum” diye düşünerek güldü, sonra derin bir nefes alıp yolun sağına dönüp yürümeye başladı.

Kasabanın bu tarafına daha önce gitmişti elbette ama şimdi karın ve içinde hissettiği ferahlığın etkisiyle her gördüğü farklı geliyordu ona. Karların küçük küçük toplar yaptığı ağaçlar, dantel gibi görünen çalılar, normalde pek de güzel bulmadığı evler gözüne bu sefer çok güzel görünüyordu. Yürüdükçe keyiflendi, hafifledi ve bir şarkı tutturdu, yürüdü. Giderek hava kararmaya ve kasabanın evlerinin arası açılmaya başladı, kasabaının sınırı sayılacak yerden sonra orman başladı yolun iki yanında. Orman, kar altında evlerden daha büyülü görünüyordu.

Yolun kenarındaki karlar ayağının altında gıcırdarken o bir yandan da geride bıraktığı evi düşünüyordu. “oh olsun” diyordu içinden, başını sallayarak. Şimdi hava kararıp da dönmeyince anlarlardı kıymetini, ona yaptıklarına pişman olup önce camlarda beklerlerdi dönmesini, sonra telaşlı bir halde yollara düşerlerdi aramak için. Annesini böyle perişan, saçı başı dağılmış bir halde onu ararken düşünmek hoşuna gitti, güldü. Oh olsundu işte, ne diye ısrar ediyorlardı onunla gece dışarı çıkmasını engellemek için? Zaten küçücük kasaba, ne olabilirdi ki? Ama annesi anlamıyordu hiç, tutturmuştu onunla görüşmeyeceksin diye. Tamam, arkadaşının bazı garip huyları vardı, bunlardan annesine bahsetmemişti bile, ama kimin yoktu ki? Böyle düşünerek yürürken iyice uzaklaştığını farketti kasabadan. Saat de iyice geç olmalıydı, yürüken üşüdüğünü de çok farketmemişti ama ayaz iyice artmıştı. Birden ormandan bir kuş öttü uzun uzun, ürktü biraz. Eldivensiz eline baktı, kıpkırmızı olmuştu, elini öyle görünce şimdi ne olacak diye düşündü, nereye gidecekti ki şimdi? Hem bu yürüyüş ona çok iyi gelmişti, hissettiği bu hafiflik ve uzaklaşmışlık da onun kendine olan güvenini yerine getirmişti, “artık gidebileceğimi biliyorum” diye düşündü, bu yüzden dönebileceğine karar verdi. Ormana baktı, sanki uzakta bir ışık seçer gibi oldu, acaba oradan kestirme bir yol var mıydı kasabaya? Vardı muhtemelen, ağaçların arasına girdi, artık giderek daha fazla hissediyordu soğuğu iliklerinde. Kar yağmıyordu neyse ki, sessizdi ağaçların arası, basılmamış karlara basmak gene de eğlenceliydi, ah bir de bu kadar üşümese ve karnı da zil çalmaya başlamamış olsaydı.. “Eve dönünce önce annemi öpeceğim sarılıp” diye geçirdi içinden, “kavga etmeyelim artık” diyecekti, “üzmeyelim birbirimizi”.. Yol birden bir açıklığa çıktı, hiç bozulmamış karlar bembeyaz, yeni yıkanmış, mis kokan yorganlar gibi seriliyordu önünde. İleride de bir evin ışıkları mı vardı ne, hayal meyal gördü. Yorgan kelimesini düşününce uyku bastı birden, yorulduğunu farketti, “azıcık yatsam uyusam bu yorganı üzerime alsam, sonra gidip o eve bakarım” dedi içinden bir ses, o da karşı koymadı, uzandı yere ve çekti bembeyaz yorganı üzerine, soğuğu hisssetmiyordu artık, hemen düş görmeye başlamasına şaşırdı.

14 yorum:

M.M.K. dedi ki...

yaaaa :(((
Dondu mu o şimdi? Nasıl güzel akarken neden aniden bitiverdi? İşin mi çıktı? Bir yere mi gitmen gerekti?
tuhaf bir hüzün kaldı aklımda...

Sem dedi ki...

Gülçin'ciğim, yaratıcılık kursum artık devam etmiyor diye neden üzülüyorsun, anlayamıyorum. Bir resimden bu kadar güzel bir öykü çıkarıyorsun. Melih, benim iyimser tarafım kızımızın donmadığını söylüyor, 'ilerideki evin ışıkları'ndan umutluyum.

Resimlere bakıp bende mi yazsam birşeyler diyorum şimdi kendi kendime:))

Sevgiler

Adsız dedi ki...

Bu kırmızı defter yazılarının bağımlısı oldum artık ben...

Çok güzel, tebrikler, alkış!

Unknown dedi ki...

evet, ben de ben de...

bu kursun mutlaka faydası olmuştur sana sevgili gülçin ama zaten yaratıcılığın had safhada maşallah:)) ve seni okumak da çok zevkli inan.

sevgiler...

miso dedi ki...

Gülçincim, aşkolsun. Burnum yandı ama tuttum kendimi. Ağlamadım.

Ne güzel yazmışsın.

marruu

Ori dedi ki...

Bir çocuğun her şeye rağmen gidişini anlatışın nefis olmuş. Bana hemen S. Ali'nin Ayran öyküsünü anımsattın.
Eline sağlık.

gülçin dedi ki...

sevgili melih,
hay allah, üzülme yahu, bulacaklar onu :) devamını da mı yazsam napsam :))

sevgili sem,
hepsi ilham verici resimler değil mi? bekliyoruz :)

sevgili witness,
teşekkürler :)

sevgili sema,
sizin okumaktan aldığınız zevki ben hem yazarken hem sizleri okurken alıyorum, sağolasın.

sevgili miso,
ağlama yahu, bişey olmaz ona :)sağolasın.

sevgili ori,
hakikaten ne güzel öyküdür o. aklımdayken söyleyeyim, okumayan varsa lütfen murathan mungan'ın derlediği Türk öykücülerin çocuklar ve büyümek üzerine öyküleri derlediği "büyümenin Türkçe tarihi" kitabını mutlaka okuyun.

sevgiler.

Adsız dedi ki...

gulcin nolur bi dahaki oykunde kapiyi carpanlarin, evden cikip ellerini cebine sokup yuruyenlerin basina iyi seyler gelsin:(((
tulay

deger dedi ki...

Sevgili Gülçin,

Öykünün sonunu meşhur "Kibritçi kız" öyküsüne benzettim. O da karnı aç ve donmak üzere iken, rüyasında kızarmış tavuk görüyordu. Ama sen, genel istek üzerine onun bulunmasını ve annesinin de aklının başına gelerek artık onu bu kadar sıkmamasını yaz bence de.....

Aslında öykün, bir insanın büyükleri tarafından çok fazla sıkıya konursa neler yapabileceğini çok güzel irdeliyor. Her zamanki gibi yine tebrikler ve sevgiler.

hep dedi ki...

Böyle evden kaçan ve başına talihsiz kazalar gelmiş kızlarla ilgili haberler oluyo ya gazetelerin sitelerinde ve bu haberlere yapılmış okur yorumları da oluyo doğal olarak..

-Bu da genç kızlarımıza ders olsun.
-Evden kaçtığında başına gelecekleri bilmiyo muydu bu kız.
-Haketmiş tabii.
-Üstelik tek eldivenle,Allah akıl fikir versin.
-Ana gibi yar olmaz.
-İnsan yanına iki kibrit alırdı.
-Dua etsin namusuyla gitmiş.
:))))
Valla bu kış masalını koydun diye, Bozcaada gezisinden kurtulurum sanma:)Sevgiler.

sofi dedi ki...

Gülçin, cep telefonu cevap vermeyince annesi fırlamıştır dışarı, hatta ortalığı ayağa kaldırmıştır, daha uykuya dalmadan annesi onu bulur diye düşünüyorum, düşünmek istiyorum ya da , gönlüm razı olmadı donmasına...
Ellerine sağlık, daldım gittim yine, sevgiyle kal...

gülçin dedi ki...

sevgili tülaycım,
bunun da başına kötü birşey geldiğinden emin miyiz ki :)) tamam, yazacağım sana, söz.

sevgili degree,
teşekkürler :)

sevgili hep,
varyasyonlar iyiydi doğrusu :)

sevgili sofi,
benim gönlüm de razı olmuyor biliyor musun, allah allah, canım ya filan oluyorum düşünürken.

sevgiler

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

heyyy hisst kaalkk uyaannnn!!! heeyyy doncaaan.. olceeennn!!!!!

Talisman dedi ki...

Yaaa bana ne yaz devamınıı, bak dert olur içime :)) Obsesif kompulsifiz bir yerde :)