Perşembe gecesi duman oldum. Sevgili Talisman’ın davetiyle DOT tiyatrosunun bu yılki oyunu “Kürklü Merkür”e gittim. Beyoğlu’ndaki en eski ve en güzel apartmanlardan biri olan Mısır Apartmanının 4. katındaki 23 numaralı daireyi tiyatro salonu yapmışlar. Dairenin önündeki sahanlık, fuaye olmuş yani. Toplanmış, bekleşiyoruz. Bu arada DOT tiyatrosunun son dakika bileti diye bir uygulaması olduğunu öğreniyorum, oyunlar saat 20.30 da başlıyor ve 19.30dan itibaren kapıya gelip isminizi yazdırırsanız, eğer olursa salondaki boş koltukları size 15 YTL’ye satıyorlar. Gelip ismini yazdıran bir sürü kişi görüyorum, şansları var, herhalde haftaiçi olmasının da sayesinde yer bulup onlar da giriyorlar. Salona giriyoruz, karanlık, 4 sıra oturma yeri var, yani sanırım en fazla 40-50 kişi alır burası. Sahne yükseltisi yok, ilk sırada oturanın önünde cereyan ediyor her şey. Dekor karmakarışık bir oda, her yerde parçalanmış dağılmış kitap sayfaları var. Oyuna gitmeden önce değişik okumalar yapmıştım ve bu oyunun 2005’de İngiliz Philip Ridley tarafından yazıldığını, fütüristik bir masal olduğunu, oynandığında Londra’da “böyle insanlık dışı bir metni nasıl oynarsınız” diye tartışmalar çıktığını, oyunun aralıksız 2 saat sürdüğünü ve çıkanların kafasına balyoz yemiş gibi çıktığını biliyorum. Oturuyorum koltuğa ve bekliyorum, hazırım (hazır olduğumu sanıyorum).
İki saat sonra oyun bitmiş, oyuncular tere batmış, seyirciler balyoz yemiş, ben üstüne bir de biri alıp saçlarımdan tutarak kafamı duvara zonk zonk vurmuş gibi hissediyorum. Oyuncuların hiçbiri selama çıktıklarında gülmüyorlar, sanki hepsi hala trans halinde, şaşırmıyorum. Çok yoğun bir yer altı metni bu, okuduğum Palahnuik kitaplarını hatırlatıyor. Oldukça zorlu bir metin, ama birkaçını daha önce çeşitli TV dizilerinde gördüğüm genç oyuncuların hepsi birbirinden başarılı performansları ile çok da güzel altından kalkmışlar bu işin. Evet, tiyatro deli işi, bir daha anlıyorum.
Selam sahnesinden sonra dışarıya çıkıyoruz, seyircilerin çoğu çıkar çıkmaz ya su ya da sigara içmek için gene girişte duruyor, sokağa çıkmak da zor şimdi, oyunun ve sorduğu soruların etkisiyle kafamız sersem. Çıkan herkes neyse birbirini anlıyormuş gibi bakıyor. Derken oyuncular geliyor bir bir, normal giysilerini giyinmiş çıkıyorlar. Onlar da bir süre girişte oyalanıp sonra dağılıyorlar. Talisman’la Taksim’e konuşa konuşa yürüyoruz, onun ikinci izleyişi, ilkini yazmıştı, “ikinci daha ağır geldi” diyor. Ben 202 otobüsüme binip yol boyu oyunu düşünüyorum (itiraf ediyorum ve oyunculardan Engin Altan Düzyatan’ın bel altındaki dövmesinde ne yazdığını-okuyamadım bir türlü). Eve geceyarısı varıyorum, uykum yok. Bilgisayarı açıp facebook’tan aklımda en çok kalan 3 oyuncuya “merhaba, bu gece oyununuzu izledim, eve yeni geldim, hala kafama balyoz yemiş gibiyim, hepiniz çok iyiydiniz, umarım hak ettiğiniz ilgi ve takdiri görürsünüz, teşekkür ederim” yazıyorum. Tak diye birinden “sağolun” mesajı geliyor. Diğerlerinin teşekkür mesajlarını da ertesi gün okuyorum ( internetin acayipliklerine hala şaşıyorum). Ah, kelepir biletlerle bir daha izlemeyi düşünüyorum. Ama bir müddet sonra. Tiyatroyu seviyorum diyenler ve yeniliklere açık, azıcık da dirayetli olanlar lütfen bu sezon bu oyunu kaçırmayın.
Meraklısına not: E.Altan Düzyatan’ın dövmesinde “Est sularus oth mithas” yazıyormuş, onurum hayatımdır. Şövalyelerin yemin cümlesiymiş bu.
Ek okuma: Oyunla ilgili olarak Radikal'de yayınlanan Efnan Atmaca'nın yazısını, Üstün Akmen'in yazısını ve Milliyet'te yayınlanan Asu Maro'nun bu yazısını okuyabilir, oyunun tanıtım videosunu şuradan izleyebilirsiniz.
4 yorum:
Görmek istiyorum... Göremiyorum... İstanbul'a ne zaman geleceğim belli olmuyor aniden gelip dönüyorum...
Sen yazınca daha da göresim geldi..
gülçin, talis bir sen iki, bu oyuna gitmem farz oldu.
Çok iyi bir tanıtım yazısı olmuş ama Sanırım biletleri beleşe aldınız:)) Napalım bende öderim:)
Talis oyunu yazdığında ona söylemiştim, sana da söyleyeyim Gülçincim; DOTseverler klübüne hoşgeldin. :))
Ne kadar ilginç ve farklılar değil mi?
Yorum Gönder