Yaşlı adam yattığı yerde kımıldandı, susamıştı. Karısının geceden başucuna koyduğu sürahi de boşalmış. Bitkince “Makbule” diye seslendi ama cevap alamadı. Herhalde mutfaktaydı karısı. O hastalanıp yatağa bağımlı hale geldiğinden beri vaktinin çoğunu mutfakta geçiriyordu zaten. Çocukların da ağzından girip burnundan çıkmış, bir de ufak televizyon aldırmıştı mutfağa; şimdi de yemekti bulaşıktı temizlikti derken kadının yavaş yavaş sığınağı haline gelmişti mutfak, biliyordu adam. “oturmuş şimdi o aptal kadın programlarından birini izliyordur” diye düşündü adam yüzünü buruşturarak. Halbuki yanında otursaydı da iki çift laf edebilselerdi.. zaten eskiden beri oturup iki çift laf edebilmişlikleri de yoktu ya, neyse. Iyi ki emekli ikramiyesiyle alabilmişlerdi bu evi, “insanın başını sokacak bir evinin olması gerçekten ne büyük bir saadet” diye düşündü. Üstelik ev de cadde üstündeydi, gerçi aldıklarında pek işlek bir yer sayılmazdı ama şimdi yaşadıkları şehrin önemli arterlerinden biri olmuştu. Evdeki yatağını camın önüne taşıma fikri de onundu. Böylece kimsenin arkadaşlığına ihtiyaç duymadan camdan gelen geçene bakarak oyalanabilecekti. Başını çevirip baktı camdan dışarıya, kış mevsimi olmasına rağmen yazdan kalma bir gün gibiydi hava. Içi cız etti, şimdi giyinip sokaklarda düşmüş yapraklara basa basa yürümek vardı diye düşündü. Sonra da “acaba dışarıdakilerin kaçı bunun farkındadır? Sanki ben daha önce farkındaydım da” diye geçirdi aklından, gülümsedi acı acı. Camın önündeki trafik de sıkışmıştı iyice, haftasonu ya, herkes arabasıyla çıkmıştı herhalde. Havaya baktı tekrar, masmaviydi gökyüzü, birden içine sevinç doldu, gözleri nemlendi, usuldan mırıldanmaya başladı: “aşk gibi, sevda gibi, huysuz ve tatlı kadın”…. O sırada camın önündeki arabalardan birinin içindeydim, onu bir ben gördüm, şarkısına eşlik ettim, sonra yoluma gittim ama onu unutmadım.
meraklısına not: bu şarkıyı çok severim.
9 yorum:
‘İki çift laf edebilmişlikler’in altını çiziyorum:))
Sığınacakları limanları mutfakta ve camın önündeki cadde de bulan hayatları üzgün üzgün okurken, arabayla geçen kişinin birden ortaya çıkması tatlı bir sürpriz oldu. Çok hoş ve duygulu bir anlatım olmuş Yüreğine sağlık.
Gülçin,
Bu hafta ilham perisi seni çok sevmiş. Ne güzel öyküler yazıyorsun.
:)
woaw... Alkışlanacak bir yapıt. Kısa, sürprizlerle dolu, tokat gibi... Mükemmel kurgu, mükemmel doku... Bir Can Yücel şiiri gibi, harika.
Bir tek kafama etiket takıldı, bence yeni bir label aç sen... Yoksa konfetide olduğu gibi bir iki gün sonra bunda da değiştirecek misin etiketi :))
Şarkıya eşlik etmekle ne güzel etmişsin. Tşk...
Yaşamın kalbinden, kısa , öz, çarpıcı ve bizden...Bakıp geçtiğimiz nice anlardan birini öyle güzel anlatmışsın ki...
Gülçinim bu yaratıcılık seminerleri sana yaradı.Ne güzel bir yazı bu da.Eline sağlık.
Sevgiler
ama ama hani bugünki yazı:))
valla alıştık hergün çok hoş yazılar okumaya, haberin ola...
(imza:bencil okur)
sevgiler...
çok hoş bir öykü gülçin. jack london'ın da bir öyküsü vardı, tsunami gibi bir felaketi anlatıyordu sanırım, kahramanının kim olduğu, tahminimizin dışında öykünün sonunda başka biri çıkıvermişti. aynı duyguyu hissettim burada da. ve çok sinematografik olmuş. kamera o sessiz, hastalık ve yaşlılık kokan loş odadan, güneşli, kalabalık, yaşam dolu caddeye çıkıverdiği anda, insan yüzüne oksijen dolu bir hava çarpmış gibi sersemliyor.
eline sağlık.
Oyle guzel anlatmissin ki onu goren duyan sen degil ben dim sanki..
hani seni haylazliga davet ediyorum.. seni sobeledim.. simdi kolay gelsin bakalim.
Yorum Gönder