.

.

7 Ağustos 2007 Salı

heyecan

valla. 5 gün olmuş buraya merhaba diyeli. sonra gelmemişim. ayıp olmuş. ne yazacağımı düşündüm taşındım, artık daha akıllı uslu şeyler yazmak istiyor bir yanım (çünkü her Türk gibi ben de içimde bir yazar var sanıyorum) bir yanımsa kasma diyor, let it be diyor.belki bu sefer olmaz ama bir sonrakine :))

bu beş günde ne yaptım? öncelikle kara kule yedilemesini bitirdim. ben çok şanslı bir okurum. çünkü üstad stephen king bu yedilemeyi yaklaşık 20 yılda yazmış. kitaplar arasında okuyucular yıllarca beklemek zorunda kalmışlar. bu arada stephen king ciddi bir trafik kazası geçirmiş, neyse ki iyileşmiş, ama bu süre zarfında yüzlerce mektup almış, çok yaşlı olduğunu ve kara kule'nin sonunu göremeyeceğini-ona sonunu açıklamasını ve bu sırrı mezara götüreceğinin sözünü veren mektuplar.. sonra işte tamamlanmış, ben de açıkgözlük yapıp hepsini birden alıp gözümün önüne koydum, okuduğum en güzel seri idi. toplam üçbinkusur sayfa olan bu deneyimi kaçırmadığım için çok mutluyum. bitirdiğimden beri aklımın bir köşesi onlarla kaldı. sonradan okuduğum yorumlarda, bütün okurlarda aynı etkiyi bırakmış olması üstad king'in başarısını özetliyor. her okuyan bir daha okuyacağını ya da birden fazla sefer okuduğunu söylüyor. sanırım ben de tekrar okuyacağım. çünkü ka bir tekerlektir ve kendine döner.

sonra, izini sürdüğüm istanbul cowparade'in bana göre en ilginç parçası olan cemil ipekçi'nin pala bıyıklı ineğini sevgili sem'in tiyosu ile cevahir alışveriş merkezi'nin girişinde buldum. allı güllü yemeniden şalvarıyla, kadife bir mindere uzanmıştı haspa. resmini çektim, ama alışverriş merkezindeki tüm ineklerin etrafında siyah bantlar vardı, bu da görüntü almayı çok zorlaştırıyordu, gene de çektim. bakalım nasıl çıkacak? cevahir'deki üstünde gelin olan inek ve yüzü duvakla kaplı alnında beşibiryerde olan kırmızı dudaklı inek dahil bir sürü inek fotografım var makinamda. bebek parkına koyulanları halkımız tırtıklamaya başlamış bile. nişantaşı'ndakiler hala sağlam görünüyorlar.

pazar gecesi sonunda babil'i seyrettim. kültürler arası iletişimsizlik kadar, insanların kendi arasındaki iletişim kazaları da vurgulanıyordu. dünyanın üç ayrı yerinde birbirinden habersiz hayatlar süren insanların, birdenbire birbirlerinin hayatını değiştirebilmesi ilginçti.

pazar akşamı anahtarı kapının üzerinde unutmuşum meğerese. pazartesi sabahı işe gitmek üzereyken anahtarlarımı her zamanki yerinde bulamayınca telaşlandım. kapıyı açtım ki, anahtar kapının üzerinde. ama üst kilitte. ben hiç üst kilitte anahtar bırakmam. önce kapıcı farkedip oraya takmıştır diye düşündüm ama o değilmiş. sonra yan komşudan şüphelendim, belki gece eve geç gelmişlerdir de zili çalamamışlardır vs. ama hayır, onlar da değilmiş. iki teorim de çürüyünce bugün kilidi değiştirdim. abi'nin senaryolarına benzedi değil mi, sizce nasıl olmuştur?

ah bir de abdülhak şinasi hisar'ın "fahim ve biz" kitabını okudum bir ara. eski duru Türkçe ile yazılmış birşeyler okumak hoşuma gitti. oradan bir parçayı sizinle de paylaşmak istiyorum:

(kahramanımız bir ölüm ilanı okur) İşte, ölünün üstüne atılan birkaç kürek toprak gibi, hatırası üzerine kapanan bir kaç satır! o ölüyü bilmeyenlerden bu yazıyı okuyanlar sanki ne duyarlar? bir talihin ademe göçmesinden onunla alakası olmayan ne anlar? bir faninin öldüğüne kimse şaşmaz ve kimse düşünmez ki o da kendisini ölümden bizim kendimizi sandığımız kadar uzak sanırdı. insanlar, birbirlerinden uzun mesafelerele ayrılmış yıldızlar gibi, kendi hususi boşlukları içinde dönen, hepsi yalnız, hepsi mahrem ve başkalarına kapalı birer dünyadır.

dünyalarına dokunmama izin veren tüm blog arkadaşlarıma, buradaki varlığım için iyi dileklerini ileten sevgili sem'e, sevgili rehavet'e, sevgili talisman'a ve sevgili abi'ye çok teşekkür ederim.

8 yorum:

Adsız dedi ki...

yahu merak ediyorum araç plakalarını, reklam tabelalrını neyin de okur musun ya da şöyle söyleyim okumadığın şey var mı senin. 10 aydır bir lostu daha bitirememiş, dan brown üçlemesini üç ayda zar zor bitirmiş bir rehavet olarak komple komple komplex geldi valla.

o ka kitabı oku üstüne bir de her gün bizi oku. olacak iş değil sevgili blogseverler. ama tebrik ediyoruz en içteninden.

gülçin dedi ki...

sevgili reha@, valla okuyorum her bişeyi. engel olamıyorum. sabah simidimi gazeteye sarsalar, kağıdı düzeltir onu da okurum, elimde değil. eskiden yolda canım sıkılınca plakalardan oyun oynardım, tek harflilerden (hey gidi günler hey) şehir, çift harflilerden ünlü bulmaya çalışırdım. fazla yolculuk etmenin getirdiği bir deformasyon işte :) hem bence sen lost'u bilerek bitirmiyosun, alacağın zevki uzatma babında. bak benim bitti, şimdi ne yapıyorum onları özlemekten ve lost tişörtü giymekten başka? hiç.
bu arada hergün sizi de okuyorum tabii, hiç aksatmayacağım birşey de budur işte.
sevgiler, elinize yüreğinize sağlık, yüzünüze güller :)

ABİ dedi ki...

rica ederim efendim .. ne demek..
bu arada kilidi değiştirdiğin iyi olmuş bence..:)

Talisman dedi ki...

Aaaa Stephen in Kara Kule sini bitirmişş.. Ühü. Ben daha 4. kitaptayım içime İngilizce okuycam hırsı geldi ve 4. nün ingilizcesini bulamıyom, inadı kırıp Türkçe ye geçeyim. Yaa kıskanırım Stephen imi been kıskanırım kendimdeen. aha delirdim..
Talisman ı okudun mu peki? Tılsım ı yani? Okumadıysan Stephen in en cici kitaplarından. Cici- Stephen King?? noolmuş, bence cici..
Ay amma saçmaladım. Uzayalım :))

gülçin dedi ki...

sevgili abi, evet iyi ki değiştirdim kilidi, o gizemlerle uğraşamayacaktım valla.

sevgili talisman, 4. kitap var ya (büyücü ile cam küre veya wizard and glass), d&r internet mağazasında ingilizcesi çok ucuza satılıyor. ama bulamazsan da lütfen bırakma, çünkü dördüncüsü tek başına bile muhteşem bir hikaye. ben de türkçeden sonra ingilizceleri de mi toplasam diyorum. neler diyorum.

Talisman dedi ki...

Gaybubet ne Gülçincim?

7.oda dedi ki...

ben de sevgili tuzluk a aynen katılıyorum !!! nasıl beceriyorsun bunca çok okumayı??

7.oda dedi ki...

ve bu arada ben hiç king okumamış biri olarap epey merak ettim bu 7 lemeyi :)