.

.

25 Şubat 2015 Çarşamba

Falan filan ve filankes işte..*


-Yukarıdaki görsel, 1946 yılında Türkiye'ye 1946 yılında bir belgesel çekmek için geldiğini öğrendiğimde çıldırdığım canım Robert Capa'nın. Şimdi nerelerde olduğunu bulamadığım o belgeselin yanı sıra İstanbul, Ankara ve Çanakkale'de bir seri de fotoğraf çekmiş. 2003 yılında -ben ondan habersiz ve gençken- bu fotoğraflar Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde sergilenmiş bi de. Neyse, sergi katalogunu aldım da merakımı biraz yatıştırdım. Öyle güzel fotoğrafları var ki, dün katalogu elimden bırakamadım. Arada paylaşırım burada da.

-Dün Starbucks'dan iki kocaman fincan aldım, kırmızı üstlerinde beyaz kalp var. Starbucks fincanlarının birer fetiş nesnesi olduğunu düşünüyorum. Çok güzeller. İçi kırmızı, dışı beyaz, sapları kırmızı-beyaz çizgili şahane fincanlarımın tekini temizlikçiler kırmıştı; çaktırmadım onlara ama hala üzülüyorum.

-Artık televizyonda seyredecek çok az şey bulabiliyorum. Bugün hiç bir şey yok mesela. Pazartesilerimin neşesi Ulan İstanbul bitti, ama yerine başlayan Beş Kardeş onun hiç yokluğunu hissettirmiyor. Bayıldım o diziye de! Ulan İstanbul'un artık internette 1,99 TL karşılığı yayınlanacak olan bölümlerinin ilk ikisinin sponsorluğunu alan Migros sayesinde ücretsiz izleyebildim. Bugün de dizide Carlos karakterini canlandıran dünya şirini Erkan Kolçak Köstendil'in Kadıköy Sahne'de konseri olduğuna rastladım. Kim unutabilir onların şenlikli şarkılarını? Yakında albümleri de çıkar.

-Zaten Pazartesi akşamları yaklaşık 3-4 aydır bir yaratıcı yazarlık atölyesine katılıyorum akşamları. inanılmaz eğlenceli ve zihin açıcı geçiyor oturumlar. Arada ödevlere oturup kafa patlatmak da gerekiyor. Yeni keşiflerinse bini bir para. O geceler eve dönünce internette neyin ne ve kimin nasıl olduğunu öğrenmek için vakit geçirmek gerekiyor. İnsanın zihnini ve kalbini besleyecek az şey var, bunları bulmak çok değerli.

-Yaklaşık 9 yıldır katıldığım İstanbul Oyuncak Müzesi'ndeki Yaratıcılık Atölyesi çalışmaları da devam ediyor-du, bu sene erken tatile giriyoruz. Onca zaman bir ordu iş sığdırdık, bir sürü gülüşme ve bir dolu insanla tanıştık. Bu olağanüstü dünyaya veda ediyor olmak üzücü, neyse ki Pazartesiler var.

-İstanbul Art News diye bir aylık gazete var, bir görseniz tuğla kadar. Çoğu zaman 5-6 eki ve bir dergisi var. Eklerin konusu edebiyat, piyasa, sergi, mimarlık gibi değişik yelpazelerde. Sırf edebiyat ekini okumak bir ay sürer, piyasadaki en iyi ve doyurucu edebiyat dergisi diyebilirim. Rastlarsanız mutlaka alın. İnternette sanırım şimdilik sadece pandora.com.tr satıyor.

-Geçen Cuma Yaren'i kısırlaştırma operasyonu için veteriner kliniğine götürdüm, 3 gün orada kaldı. İlk ayrıldığım gün öyle çok hissettim ki yokluğunu, evin her köşesinde ayrı ağladım, burnumu çeke çeke dolaşıp durdum. Neyse ki kolay atlattı, iki gün önce gidip aldım. Yan tarafı traşlı ve iki-üç dikişli, eskisi kadar afacan evin altını üstüne getirmeye devam ediyor, allahtan. Ben bilgisayardayken önce masanın üzerinde geziniyordu, baktı olmuyor, şimdi ortadan toz oluyor, çok sıkılırsa sessizce gelip dizlerime vuruyor.

-Artık okuduğum kitapları aylık olarak fotoğraflamaya karar verdim, böylece unutmam. Ocak ayı kitaplarımın resimleri işte.

Şubat ayı şimdilik bu kadar verimli görünmüyor, bunda Ocak ayında deli gibi soğuk olan hava muhalefetinin de etkisi var tabii. Hepsi iyiydi ama favorin derseniz, Melek Dili-Dimitre Dinev, Bakele-Sezgin Kaymaz ve Antonio Skarmeta-Gökkuşağı Günleri derim. Uçma Sanatı da İspanya İç Savaşı'ndan kesitler aktaran ve yazarın doksan küsur yaşında canına kıyan babasının gerçek anılarını anlatan etkileyici bir çizgi roman. Bakele demişken, kitaptaki Çızgı isimli öyküyü buradan okuyabilir, ilk kitabından beri hayranı olduğum Sezgin Kaymaz dünyasına giriş yapabilirsiniz. Algan Sezgintüredi ise önce şahane çevirileri ile hayatımıza giren sonra da kendi usulüncve polisiyelerini yazan bir yazar. Önceki kitapları hep Katilin.. diye isimler taşırken (Katilin Şeyi, Katilin Şahidi, Katilin  Meselesi, Katilin Uşağı), bu sene Dünya gazetesi yılın polisiye kitabı ödülünü alan son kitabı Maktulün.. diye başlıyor. Güncel ve memleketimizde geçen eğlenceli bir polisiye okumak isterseniz, kaçırmayın. Carlos Ruiz Zafon'u ise üzerinde artık "İspanya'da Don Kişot'tan sonra en çok satan ikinci kitap" sloganıyla satılan Rüzgarın Gölgesi kitabıyla tanıyoruz, Meleğin Oyunu ve Cennet Mahkumu ile bir üçleme oluşturuyorlar. Rüzgarın Gölgesi yaklaşık 6 yıl önce okuyup çok sevdiğim bir kitaptı, yazarlık atölyesinde yeniden karşıma çıktı, ben de üçlemeyi tamamladım. Rüzgarın Gölgesi kitabının çevirmenini de atölyemizde konuk ettik ve onun en az kitap kadar enteresan öyküsünü dinledik, ama bu başka bir gönderi konusu. Bosnalı yazar Predrag Madvejevic adını ise gene atölyemizde konuk ettiğimiz yazar-tarihçi Özlem Kumrular'dan duyduğumu itiraf ederim. Benim okuduğum Akdeniz Kitabı, yıllar süren bir çalışmanın ürünü. Akdeniz (veya White Sea) diyerek geçtiğimiz bu suyun etrafındaki tüm uygarlıklardan ve halklardan, isimlerden, balıklardan bile bahsediyor ve çok ilgi çekici bir kitap. Akdeniz'le ve uygarlıklarıyla ilgilenen herkesin Fernand Brudel'in Akdeniz kitabıyla birlikte mutlaka okuması gereken bir kaynak. Sokak Kedisi Bob ise gerçek ve ilham verici bir olayı anlatıyor, Londra sokaklarında kaybolmuş uyuşturucu bağımlısı bir sokak müzisyeninin hayatına girerek onu "kurtaran" acayip sevimli bir sarman kedi Bob. Burayı tıklarsanız onunla ilgili bir videoyu izleyebilirsiniz, youtube kanalında başka bir çok Bob videosu var. Burada da kısa bir belgesel tadında video var. Altay Martı'nın Öldürmenin Erkek Yüzü isimli kitabından bir öyküyü, yaratıcılık atölyesi çalışmalarımızın birinde bize hocamız Akgün Akova okudu. Öykü çok vurucu ve etkisi hala devam eden, insanı yerine çivileyen bir metindi. Diğer öyküleri de okumak için aldığım bu kitap beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı, asıl mesleği doktorluk olan Altay Martı'nın Leman dergisinde yıllar önce yayınlanan yazılarının toplamı, bir nevi demir leblebi. Ölüm-savaş-Güneydoğu konularında sıkı metinler okumak isteyenler kaçırmasınlar derim. Karamsarlığın yazarı Fernando Pessoa'nın Başıboş Bir Yolculuktan Notlar adıyla yayınlanan kitabı, daha önce yayınlanmış kitaplarından aforizmalar içeriyor. Ben pek sevmedim, ama Pessoa severler sevecektir. Stefan Zweig'in yayınlanan son yapıtı olan Satranç son derece kısa, ama kocaman bir öykü. Bir gemide seyahat eden yolcuların arasında bir satranç şampiyonu da vardır, iyi vakit geçirmek için bir grup yolcu para karşılığında onunla maç yapmak isterler, bu maç sırasında ortaya çıkan yolculardan biri satranç bilgisiyle herkesi şaşırtır ve olaylar gelişir. Gerilimi giderek yükselen, savaşı sorgulayan bir klasik. Klasik sayıldığı için kişisel sıralamama katmadım :) Gökkuşağı Günleri, Şili'de yapılan referandumun hikayesi. Belki daha önce rastlamışsınızdır, Pablo Norrain'in yönetmenliğini yaptığı "No" filmi bu romandan uyarlanmış. Kitabın yazarı Antonio Skarmeta'yı ise dev şair Neruda'nın sürgün günlerini anlattığı "Ateşli Sabır" kitabından ve "Postacı" filminden tanıyoruz. İngrid Bergman'ı Baştan Çıkarmak, Ingrid Bergman'ın 1945 yılında savaş fotoğrafçısı Robert Capa ile yaşadığı aşkı anlatan bir kitap. Benim için sıradan aşk romanlarından farkı, olayların gerçeğe dayanması, tarafların yayınlanmış biyografilerinden yararlanılmış olması ve tabii ki Capa idi. Kitabı bitirdiğimde hararetle  Ingrid'e acıyor ve Capa'ya daha hayran buldum kendimi. Karanlıkta İki Ceset , bu sene Dünya gazetesi en iyi polisiye kitap ödülünü Maktulün Şansı ile paylaşan ve İzmirli yazar Suphi varım'ın yazdığı tarihi İzmir polisiyelerinin sonuncusu. İzmir ama nasıl İzmir, 1800'lü yılların sonu-1900'lerin başındaki İzmir. O dönemi yansıtmakta son derece başarılı olan bu kitabı da polisiye severlere öneririrm. ve gelelim Melek Dili'ne. Önceki yıl kitap fuarından aldığım kitabı, bu yıl bir türlü bulamadım, nedense okumak için de çıldırdım ve yeniden aldım, iyi ki almışım. Dimitre Dinev bir Bulgar yazar ve biz komşularımızın edebiyatını o kadar az tanıyoruz ki, hayıflandım. İki ailenin yıllara yayılmış hikayesi diye beş kelimede anlatabilirim belki, ama öyle ince ince bağlanmış hikayeler ki bunlar, hayran kalmamak mümkün değil. İşte bu kitabı ısrarla mutlaka okuyun diyorum.


* başlıkta kullanılan söz kalıbı Pınar Öğünç'ün Aksi Gibi kitabından.

4 yorum:

serpil dedi ki...

İstanbul Art News aldım da bir türlü okuyup bitiremedim, nasıl güzel bir dergi o öyle, hazırlaması da zordur herhalde.
Yaren'e geçmiş olsun.

Leylak Dalı dedi ki...

Beni baştan çıkardınız, okumak için 4 raf dolusu kitabım varken şimdi gidip Meleğin Dili ve Postacı ile tanıyıp sevdiğim Skarmeta'nın kitabını sipariş edeceğim. Şu anda elimde Ingrid Bergman'ı Baştan Çıkarmak var, ilgiyle okuyorum ve ben de Robert Capa'ya takılmış durumdayım...

gülçin dedi ki...

Evet sevgili Serpil, şahane dergi.

Sevgili Leylak Dalı, ah nasıl imreniyorum size Melek Dili'ni ilk kez okuyacağınız için. Gökkuşağı Günleri de sizi hiç pişman etmeyecek. Capa 'ya takıldıysanız lütfen listenize Susana Fortes'in Robert Capa'yı Beklemek kitabını da ekleyin. sonra zaten Wheelan'ın Capa biyografisini de okuyacaksınız.

Allahım kitapları ne çok seviyorum.

Sevgiler

Leylak Dalı dedi ki...

Gökkuşağı Günleri tahmin ettiğim gibi şahaneydi. Melek Dili ise şu an elimde, henüz bitirmedim ama büyük bir zevkle okuyorum. Önerinize de çok teşekkür ediyorum. Sevgiler...