.

.

20 Şubat 2008 Çarşamba

Ayşe hanım işyerinde ve bir sürpriz


Ayşe hanım işyerinde bütün gün karşısında oturmak zorunda olduğu bilgisayara bakıp bir of çekti. Bazen gizli işsiz gibi hissediyordu kendini. Önüne gelen giden birşey olmayınca, kimsenin ondan birşey beklediği ya da istediği yoktu. Çoğu insanın hayalini süsleyen bir işti yani bu. Ama ona, gene başkalarının deyimiyle, rahat batıyordu işte, yüzünü buruşturup başını bilgisayar ekranından hemen yanındaki pencereye çevirdi, aydınlık bir kış günüydü, pencereden gözüken mendil kadar gökyüzü masmaviydi. Caddenin karşısındaki sıra apartman dairelerinde de hayat sıradan bir şekilde devam ediyordu herhalde. Dairenin birinde pencereleri söküyorlardı, takılacak pimapenleri görmüştü sabah apartman kapısına dayalı. Demek 4. katın pencereleriymiş. Iyi. Diğer pencerelerin perdeleri kapalı. Apartmanın 4. katına kadar uzanan bir çınar ağacı var, dalları kuru, uçlarında ponponları rüzgarda sallanıyor. 5. katın camı açık, demin bir kadın çıkıp camını sildi. Ayşe hanım başını ofisinin kapısına doğru çeviriyor, yerler mermer olduğundan lastik altlı ayakkabı giyen herkes yürürken koridorda gıcırtılar da onlarla beraber yürüyor, gırç gırç gııırç. Sinir oluyor bu gıcırtılara, ama sanki ondan başka bundan rahatsız olan yokmuş gibi. Aklından şunlar geçiyor tam olarak: “ben şekillerin içini gördüm, bu yüzden hiçbir şekil bana birşey ifade etmiyor; içi boş, markalı takım elbiseler gezip dolaşıyor, bakıyorum sadece, dolaşın diyorum, dolaşın ama bana bulaşmayın beyefendiler; beyefendi diyorum çünkü size adam diyemiyorum.” Ofisin yan tarafındaki camlı toplantı odasında, müdürünün oturduğu yerden elindeki kağıtları arada top haline getirip çapraz köşedeki çöp kutusuna basket olarak yolladığını görüyor, bu konuda oldukça başarılı. Ofislerinde bir tek Ayşe hanımın bilgisayarında müzik var, o müzik çalmadığı zaman ofis genelde sessiz. Onun için ise zamanın daha kolay akmasını sağlayan bir eğlence bu. Çalan şarkıyı durdurup Barış Akarsu’nun Aldırma’sını ayarlıyor, bu şarkı ona güç ve keyif veriyor. Arada hatırlamakta yarar var diye düşündü, “aldırma aldırma/neler biz neler gördük/kimleri biz dost bildik/yalanmış sözler (yüzler) aldırma/geçer bu zor günler de” derken Barış ölmeyen sesinden, o yazdığı word dosyasına gülümsedi. O sırada telefonu çaldı. Arayan annesi. Zaten hayatta bir anneciği var. Ne zamandır belinin dizlerinin ağrısından rahatsız. Klasik problem: kireçlenme. Bu karda kışta kaplıcalara gitsek ne güzel olur diye konuşuyorlardı geçende, ikisi de sevmezdi kışı ve soğukları, bu yüzden kaplıca fikri bu havada içlerini ısıtmıştı. Iyi de nereye, nasıl gideceklerdi ki? Haftasonu için gitmek oldukça pahalıya ve zahmete mal olacak gibi görünmüştü gözlerine, pek üzerinde durmadan unutmuşlardı bu fikri. Şimdiyse telefonda annesi heyecanlı heyecanlı anlatıyordu Ayşe’ye, alt kat komşularından Makbule hanım varmış ya, onun damadının bir kaplıcası varmış meğerse, dilersek uygun fiyatla bize bir yer ayarlayabilirmiş hatta Makbule’anım da heveslenmiş ben de gelirim aman ne güzel olur diye, yakınmış tam haftasonu gidilecek gibiymiş, hatta Makbule’anım az önce aramış damadını, hay hay demiş damat, çok güzel zamanlama, size 3 kişilik yer ayarlıyorum hemen biletinizi alın deyince bu hanımlar yerlerini ayırtmışlar otobüs şirketinden derhal, flaş flaş flaş. Annesi ondan arıyormuş işte, haftasonu kaplıcaya gidiyoruz demeye, akşam dönerken acentadan biletleri alır mıymış Ayşe? “Alırım tabii” dedi Ayşe hanım, ne olacak. Tam bunu söylerken aslında bu fikrin onu çok da heyecanlandırmadığını düşündü, neyse, işte annesinin gönlünü yapardı biraz, alırdı yanına 2-3 kitap, iki gün ne ki, hemen geçiverirdi zaten. Neresi olduğunu bile sormamıştı hala, annesi heyecanla anlatmaya devam ediyordu bir yandan, Ayşe hanım bekledi sabırla, “tamam annecim, hepsini yaparız merak etme, ama nereye gidiyoruz Allah aşkına” deyince annesi “Balıkesir Gönen, pek meşhurmuş kaplıcaları, duymamış mıydın” dediğinde ister istemez üst dudağı yukarıya kıvrılıyor ama kader ağlarını örmekteydi ve Ayşe hanım kaderin şişlerinin bir ters bir yüz örgüsünün sesini bile duyabiliyordu artık, tıkır tıkır tıkır….

12 yorum:

Adsız dedi ki...

balıkesir/gönen de ne oldu ?

liz

Sem dedi ki...

Ha ha ha, son satırları okurken gülme krizi tuttu beni:)) Hala da öyle:) Hikayenin devamını Sevgili Hakkı beyimizden dinleriz artık:)))))

Vladimir dedi ki...

inanmıyorum gülçin. resmen bana pas atmışsın... ben de sabah hakkı yı nasıl öldürsem diye düşüüyordum vapurda işe giderken...

öldürmiyeyim hakkıyı şimdilik..

farkında olmadan kurgusal bir adamın hayatını kurtardın..

hakkı beyfendi napacak bakalım şimdi
:))

Sem dedi ki...

Vladimir, nasıl öyle hain planlar yaparsın? Artık kamuya mal olan bir karakteri biz okurları hiç düşünmeden ortadan kaldırmayı nasıl planlayabilirsin?:( İyi ki Ayşe Hanım var:))

Vladimir dedi ki...

Valla kendimden utanıyorum Sem..Sabah sabah aklımdan hoşrarengiz ölümler geçti...

Vladimir dedi ki...

www.kucukgoogle.com

adresinden ölüm çeşitleri bile baktım hatta.

Moonish (moonsun) dedi ki...

Yok yok Ayse Hanim olmeyecek bence, Ayse Hanim'in orda eskilerde kalan huzunlu bir ask hikayesi var, ondan iki ters bir duz sesleri geliyor bence :))

egemavisi dedi ki...

Ayşeler, Hakkılar ölmesin efendim. Duyun, bu halkın feryadı. :)

Dikkat! biyo var ! dedi ki...

Merhaba Gülçin

Öykücümden geldim:)

Ayşe hanımın maceralarına göz atıyorum,hoş..

Yalnız ufak ama önemli bi ricam olacak :
"Yazılarına paragraf koysan okunması kolay,anlaşılması daha net olacak"

Sevgiler:)
Biyo

cinar dedi ki...

Evet kesin bir aşk hikayesi var bunda. Burnuma kokuları geliyor. Onu ne zaman okuyacağız peki?

gülçin dedi ki...

sevgili liz,
gönen'de henüz bişey olmadı. ne olacağına da henüz karar vermedim:)

sevgili sem,
sonuna doğru ben de çok eğlendim. meraktayım ben de.

sevgili vladimir,
valla kıyma Hakkı beye, nasıl hunhar planlar kurmuşsun öyle.

sevgili moonsun,
göreceğiz bakalım :)

sevgili egemavisi, halkın sesi :)
merak etmeyiniz efendim, biz sizin için varız, kıyar mıyız :))

sevgili biyo,
seni burada görmek ne hoş :) önerine teşekkürler, deneyeceğim.

sevgili çınar,
bırak demlensin, bırak :))

sevgiler

sofi dedi ki...

Gülçin'cim, benim annem babam abonedir Gönen kaplıcalarına pek severler, bir kaç gün sonrada yine gidiyorlar orda o kadar değişik insanlar tanıyıp dostluklar kuruyorlarki değme gitsin.Bence Ayşe Hanım keyif alacak o iki günden baksana zaten sıkılmış ofisin monotonluğundan, ohhh sıcak sular, açık büfeler ve bakalım daha neler.Ya ben seviyorum bu Ayşe hanımı...Bide ölmeden Hakkı'ya göz atayım.