Dünkü yaratıcılık kursu toplantımıza konuk eğitmen olarak Gülşah Banda katıldı. Gülşah Banda'nın ismini daha önce duymadığımı itiraf etmeliyim. Onun eğitmen olarak katılacağı bize daha önce maille bildirildiğinden, cumartesi günkü toplantıya gitmeden önce internette küçük bir araştırma yaptım ve gördüm ki kendisi ile ilgili vikipedi'de şu yazıyor: "Gülşah Banda, TRT'de çalışan sunucudur. Ayrıca oyun ve senaryo yazarlığı yapmaktadır. Şu anda TRT 1'de Sayısal Gece adlı programı sunuyor."
Sayısal Gece deyince aklımda cılız bir ışık yandı, arada "acaba bu sefer olur mu yahu" diyerek loto oynadığım haftalarda çekiliş anını yakalamak için arada bakardım, program sunucusu hanım olmalı, yanında ya Hakan Yılmaz ya Ziya Kürküt'le, her sefer değişik mekanlarda yaparlardı programı, ama bir türlü gözümde canlandıramadım onu. Nedense manken filan diye düşünüp dikkat etmemiş olacağım. Oyun ve senaryo yazarlığı konusunda ise, allah allah, hiç bilgi sahibi değilim. diğer başlıklara baktım ki şöyle bilgilere ulaştım: Yazdığı Nemrut isimli oyun, Antalya Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenmiş, ayrıca Kadıköy Deneme Sahnesi'nde de oynanmış. Tiyatro eleştirmenleri metni çok güçlü bulmuşlar. Tuncer Cücenoğlu, Bakırköy Belediyesi Kültür Müdürü'yken düzenlemeye başladıkları Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Özgün ve Uyarlama Oyun Yazma Yarışması'nda Başarı Ödülü alan(1998) Nemrut ve Banda için; “İşte böyle bir yarışmada Nemrut ödülü almayı başardı...Üstelik bir çok profesyonel yazarın oyununu da gerilerde bırakarak... Hayran olmuştum oyuna... Bazı oyunları ister istemez kıskanıyorum...'Keşke bu oyunu ben yazmış olsaydım' dediğim oyunlar da oluyor arada bir...İşte Nemrut o oyunlardan biridir...” demiş üstelik. Nemrut ayrıca 2005 yılında Uluslararası Brest Festivali En İyi Oyun Ödülü'nü de almış. Merakla dersi beklemeye başladım ben de..
Cumartesi günü, Gülşah hanım derse geldi. Genç, gözlerinin içi pırıl pırıl, yüzü gülen bir hanım. Onu manken sanmama şaşırmamalı, fiziği de çok düzgün :) 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dramaturji bölümü mezunu. Daramaturji sözlük anlamı olarak tiyatroda sahnelenecek olan metnin dramatik yapisini inceleyip analiz etme ve bu analizlere getirilen yorumların dramatik yapiya uygun olup olmadığını kontrol etme sürecine verilen isim, bu işi yapan kişiye de dramaturg adı verilir (Murathan Mungan da dramaturji eğitimi almıştır). Ancak dramaturji sadece tiyatro metinleri için geçerli bir çalışma alanı değildir. Harekete dayanan, hareketten esin alan bütün sanatlar için uygulama alanı olan bir çalışmadır. Neyse, bunların da ışığında çok zevkli zaman geçirdik kendisiyle, 3 hafta sonraki dersimize de katılacağı blgisini verince; sanırım benim gibi diğer katılımcıların da aklından tiyatro metni yazmak geçmiştir.
İki saat süren sohbetimizde, kendisinin "yazının matematiğinden" çok hoşlandığını, yazdığı metinlerin sahnede canlanmasından büyük zevk aldığından bahsetti. Tiyatronun çok çıplak, çok basit ama bu yüzden de çok etkileyici olduğundan; bir tiyatro metni yazmanın en ekonomik şekilde, yazıyla sayfalarca anlatılan şeylerin ve duyguların, iniş çıkışların nasıl bir hareketle ya da bir konuşma ile aktarılabileceği üzerine kafa yormak gerektiğini söyledi. Sonra bize neden burada olduğumuzu sordu. Hemen herkes, kendince birşeyler yazdığını ve bu kursta öğreneceği şeylerle kendine yeni pencereler açmak amacında olduğunu söyledi. Bunun üzerine soru çatallaştı, neden yazıyorsunuz? Bizi yazmaya iten "rahatsızlığın" kökeninde ne var? Hayatın içindeki karşıtlıklardan ve karşı karşıya olduğumuz çatışmalardan konuştuk sonra, doğumla beraber başlayan, öleceğimizi bilerek yaşamanın karşıtlığından başlayarak. Sonra da kalemin nasıl güçlü bir şey olduğu, bir yazmaya başlayınca alıp insanı nasıl uzaklara götürebileceği üzerine konuştuk (gerçekten ben bile burada farkediyorum, kafamda bir şeyle oturuyorum, yazarken bakıyorum başka yerdeyim, tabii benim edebi bir metin yazma kaygım yok, şimdilik, ama doğru bir tespit). Derken bir metin yazmanın kurallarından bahsettik, yazının matematik kısmı yani. Bu şekilde ifade edildiğinde bana çok duygusuz geldi önce, sanki yazı dediğin bir sel gibi akarsa duygunu karşındakine ancak o şekilde geçirebilirmişsin diye düşünürmüşüm meğer gizli gizli. Değil ama, seni yazmaya iten, dürten, "hişt bana bak beni ortaya çıkar, yaz, şekillendir, kurtul" diyen şeyin ancak belli bir planla en doğru ifadesine ulaşacağı bir gerçek. Bunun için de, öncelikle yazmak istediğiniz şeyi (temayı) belirlemek, bunu hatta tek kelimeyle belirlemek, en büyük mesafeyi aldırıyormuş insana. Misal, intikam; misal, korku gibi. Sonraki aşama ise, bu temanın nerede geçtiği, hangi tarihte (zamanda) ve nerede (coğrafya olarak)? Bu soruların cevapları ile konu işlenmeye başlanabilir. Ve, ben bu tema, bu zaman ve bu coğrafyada kiminle ilgileneceğim aşaması, yani Karakter. En sonra da, çatışmalar, bu karakterin kendi içindeki ve dışındaki çatışmalar, bu karakterin etrafındakilerle, zamanı ile, coğrafyası ile çatışmaları, etrafındaki karakterlerin hem kendileri hem etrafındakilerle olan çatışmaları vesaire.. Bu süreçte kullanılan her ayrıntı önemli, örneğin bir tiyatro sahnesinde bir silah varsa, sonunda patlamasa bile mutlaka çekilmeli, yoksa yeri yok. Bazı şeyleri ise gösterilmese bile kokusu salınmalı etrafa, mekanda gezdirilmeli. Böyle bakınca ne enteresan değil mi? Durup seyrettiğim tüm tiyatro oyunlarını düşündüm önce, oyunun başlamasından önce salona geçip koltuğunuza oturup etrafa baktığınız o anı düşünün. Oyun hakkında hiç birşey bilmeseniz bile, sahnedeki dekor size baştan birşeyler fısıldar. Örneğin bir oda, döşemesi size hangi dönem ve neresi olduğuna dair ipuçları verir. Şehir mi, köy mü, klasik mi, modern mi, eşyalar yeni mi, döküntü mü, fakir bir ev mi, zengin mi, yoksa eskinin şatafatı seçilen ama şimdi pek de öyle olmadığını hissettiren bir yer mi? Yazıyla sayfalarca anlatacağınız bu soruların cevaplarını tiyatro size en ekonomik haliyle, sadece dekorla birdenbire vermektedir işte. Üstelik daha oyun başlamadan!
Buraya kadar okuduysanız, size bir de Nemrut oyunundan kısa bir tirad aktarıyorum:
NEMRUT - (Sinirli, çaresiz) Yüceliğim, büyüklüğüm küçücük aciz bir Topal yüzünden tehlikededir. Hissediyorum, yakınımda, sesini duyuyorum... Soluk alışını duyuyorum çok yakınımda... Benim olan toprakların üzerinde, beni yok etmek için çırpınıyor.
(Bağırır) Topal! Topal! Çık ortaya... Çık karşıma... Alamayacaksın canımı bu bedenden... Bu beden ebedidir... Ölüm yoktur onun için...
(Çaresiz) Lakin halkın kafasını çelmiştir. Kullarım karşı durmaya çalışmıştır, onlara can veren Nemrut'a. Ben düşemem babamın düştüğü gaflete... Kolay değil Nemrut'un gücünü silmek, yok etmek, ayak altında ezmek. Düzen yeniden kurulacak. Topal'ın canı alınacak ve düzen yeniden Nemrut'un dilediği gibi olacak. Başka kimsenin dilemeğe hakkı yoktur çünkü buralarda. Hak benim... Düzen benim... Can benim... Uzak dur iktidarımdan yarım adam, uzak dur!
(Hiddetle kapıya yeltenir, yardımcılarına seslenir. 1. ve 2. yardımcıları girer.)
Buraya gelin! Buraya gelin! Sakın kimse saraya sokulmasın. Dışardan kimse, halktan kimse içeri alınmasın! Demir odaya kimse yaklaştırılmasın! Sarayın yakınından bile geçirilmesin kimse! Şimdi çekilin karşımdan. (Çıkarlar.)
Topal! Topal! Bulacağım seni! Çocuk olmadan, çocuk doğmadan çıkmalısın huzuruma! (Tahtına oturur) Zaman geçiyor! Zaman durmuyor! Çık ortaya Topal! (Bir an) Ne yaparım ben böyle? Demir bir odada kıskıvrak? Kim sokmuştur beni bu hale? Kimden korkarım ki çevirdim etrafını demir zırhla? Yeni candan mı korkarım? Yoksa Topal'dan mı? Değil... Kullarımdan mı? Değil... Ölümden mi? Hayır! Ölüm bana değil, kullarımadır. Kullar ölür, Nemrut sağ kalır.
(Kafasını elleri arasına alır.) Nemrut! Ne yaparsın sen burada? Nemrut! Neden girdin bu demir sandığa? Yoksa, Nemrut'un zulmünden mi korkarsın? Ne dedim ben? Kimedir Nemrut'un zulmü? Bana mı? Kim kapatmış beni buraya? Nemrut mu?
Sanırım bütün metinlere başka bir gözle bakacağım artık :) Bu kurallara uygun bir metin yazarım sonra belki, belli mi olur?
İlgiliye Notlar: Nemrut oyunu, konusu ve eleştirileri için buraya ve buraya tıklayabilir, Kadıköy Deneme Sahnesi'nin Nemrut oyun prova videosunu buradan izleyebilirsiniz.
3 yorum:
Bir şey sormak istiyorum..
Mehtap olduğu bir gece diyelim ki kayalık bir sahil, ayışığının vurmadığı yerlerde de ışıltı olur işte onlar yakamoz değilmidir?
Eğer onlar yakamoz ise aynı anda ikisini de seyredebilirz demek.Yok eğer yakamoz değilse nedir ? gibi belki enteresan gelen ama benim doğal olarak bu yazıdan sonra düşündüğüm soru bu :)
"Türk Dil Kurumu, kökeni Rumca olan yakamoz kelimesini şöyle tarif ediyor: “Biyolojik ışık üretme özelliğine sahip, akıntı ve rüzgârlarla sürüklenen ve bir şeye dokunduğunda ışık veren deniz hayvanı.” Uzmanlar ise yakamozu kısaca “bazı canlı organizmaların, bir takım kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşturdukları biyolojik ışık üretme becerisi” olarak tanımlanan, bir tür biyolüminesans, yani biyolojik ışınım olarak özetliyorlar.
Biyoloji uzmanları, halk arasında yaygın şekilde “ayın şavkı” ve “mehtap” ile karıştırılan ışıltının asıl kaynağının, Latince adı “Noctiluca Milliaris” olan bir plankton tür olduğuna dikkat çekiyor ve sözkonusu canlının, karşılaştırma yapmak gerekirse, “ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonu” şeklinde tarif edilmesinin mümkün olduğunu belirtiyorlar. Mehtabın oluşumu için ay ışığına ihtiyaç duyulurken yakamoz için tam aksinin geçerli olduğuna dikkat çekiliyor. Sözkonusu canlıların balık sürülerinin geçişi gibi kinetik enerji hareketiyle açığa çıkan ışığın ay ışığından daha cılız olması, yakamoz oluşumu için ay ışığının görülmediği, karanlık geceleri şart kılıyor."
yani sevgili asortikciğim, durum karışık :) bir d eburaya bak dilersen: http://www.sinanterek.com/articles/yakamoz.htm
Çok yararlı ve tanıtıcı bir yazı olmuş Gülçin, tebrikler. Gülşah Banda adını duymuştum ama ilginçtir ne yazar yönü, ne de sunucu yönünü bilmiyordum. Eline sağlık. Haftaya neler göreceksin meraktayım:)
Yorum Gönder