.

.

9 Ekim 2007 Salı

depresyonun kaynağı


bir haftadır çantamın demirbaşı haline gelen Tom Robbins'in "Sıcak Ülkelerden Gelen Vahşi Sakatlar" kitabındaki filmlik büyükanneden torununa öğüt:
"Her türlü depresyonun kaynağında kendine acıma vardır, insanlardaki her türlü kendine acıma da kendini fazlasıyla ciddiye almaktan kaynaklanır. Burada anahtar sözcük kaynak.
Depresyonun kaynağı. Pek çok insan için kendi kendinin farkında olma ve kendine acıma eşzamanlı olarak ergenlik çağının ilk yıllarında gelişir. Yaklaşık o zamanlarda dünyanın eğlenceli bir oyun alanından farklı bir şey olduğunu görmeye başlarız, ne kadar tehdit edici, ne kadar gaddar ve adaletsiz olabileceğini kişisel olarak deneyimlemeye başlarız. İlk defa hem içgözlemci hem de sosyal olarak dikkatli olduğumuz tam da o anda, dünyanın genellikle bizi takmadığı kötü haberini alırız. Benim gibi yaşlı bir domates bilebu kavrayışın ne kadar sancılı, korkunç olduğunu ve hayal kırıklığı yarattığını hatırlayabilir. Yani, öfkeye ve kendine acımaya kapılma eğilimi vardır ki bu, eğer yüz verilirse depresyon nöbetlerini azdırabilir.
Bu durumda daha güçlü ve daha bilge biri -bir arkadaş, bir anne veya baba, bir romancı, bir sinemacı, öğretmen veya müzisyen- bizi alaya alıp depresyondan çıkarmadıkça, moralimizi düzeltmedikçe ve kendimizi bu denli ciddiye almanın ne kadar önemsiz, iddialı ve son derece faydasız olduğunu göstermedikçe, depresyon bir alışkanlık haline gelebilir.
....
Bu yüzden en ufak bir kendine önem verme eğilimi gösterdiğinde -senin ve benim:afedersin- her bakımdan başkan veya papa ya da Hollywood'da televizyonun en çok izlendiği saatlerdeki en büyük ikon kadar önemli olabileceğimizi hatırlattım ama hiçbirimiz evrenin kıçında bir sivilce olmaktan daha önemli değiliz, o halde kendimize gelelim.
Kitapla ilgili Heyzen Ateş'in Radikal Kitap'ta yayınlanan yazısı burada, Milliyet Cumartesi'de Tuba Akyol'un yazısı burada.

7 yorum:

hep dedi ki...

O kitaptaki büyükanneden ben de istiyorum:)

Sem dedi ki...

Gülçincim, Dünya Ruh Sağlığı günü arifesinde yazdığın bu yazı anlamlı olmuş. Teşekkürler

endiseliperi dedi ki...

hımmmm... demek kaynak buymuş! ben kederlenmeye yatkın ama depresyona yatkın biri değilim. bunun kaynağı ne acaba?:) insanın yaşlandıkça daha akıllı olması ne tuhaf. sadece dünyanın aslında ne menem bir yer olduğunu anlamış olmak akıllanmanın (yani akıllı davranmanın pek matah bir şey olmadığını öğrenmenin) de bir yolu oluyor.

hımmm...

sevgiler.

endiseliperi dedi ki...

tom robbins'in hiç bir kitabını okumadım ve okumamak için de direniyorum. bu aralar ne çok sözü geçiyor... ı-ıh.

gülçin dedi ki...

sevgili hep,
herkese lazım öyle büyükanne :) bir okusan, öyle komik bir kadın ki.. neyse, öyle büyükannemiz yoksa, biz de öyle bir büyükanne oluruz :))

sevgili sem,
işte bu anlamlı günü kaçırmışım :) ne zaman?

sevgili peri,
bu öğlen yemek yediğim kafede yan masama iki orta yaşlı hanım oturdu, yemeklerini söylediler, bir yandan sohbet ediyorlar. biri alçak biri yüksek sesle konuşuyordu, bu yüzden söz nasıl oraya geldi duyamadım, ben de çünkü hem salatamı yiyordum hem kitabımı okuyordum. birden şunu duydum, yüksek sesle konuşan aniden "biz gençken çok hata yaptık, şimdi bütün çabamız onların kazık yememesi" dedi. başımı kaldırıp onlara baktım, diğeri başını eğmişti, sonra aynı kadın ekledi "ama yiyecekler".

salatam boğazımda kaldı. kitapta aynı cümleyi okudyup durduğumu farkettim. ama kapatamadım da. bu sefer telekulak gibi onları dinlediğim belli olacaktı. ben de başımı eğip düşündüm, evet, yiyecekler. ne yapsanız buna engel olamayacaksınız. zaten yemeleri de gerekir, başka türlü nasıl donanabilirler hayata karşı? bu sırada acı acı gülümsemiş ve yakalanmış olabilirim, bilmiyorum.

bu arada, tom robbins'e neden böyle bir tepkin var bilmiyorum, ama adam bir dil cambazı, tamam çok edebi yazmıyor belki, ama eğlendirici. üstelik boş değil. hı?

elektra dedi ki...

:) ne ilginç. işin edebiyat kısmını, robbins layıkıyla yapmıştır, eminim. severim kendisini. ben gerçek hayattan bir doktor teşhisini hatırladım bu yazılanları okuyunca. bir sevdiğim insan depresyona girmişti. önce kabul ettirdik destek alması gerektiğini, sonra araştırıp iyi bir doktor bulup götürdük. bizim ki seanstan çıktı, suratı beş karış. ne oldu, dedik. bir halt bilmiyor bu adam dedi. anlat, dedik. girmiş içeri bizim ki, aman da böyle, aman da şöyle, zaten kimse anlamıyor da, bir güzel ağlanmış. doktor dinlemiiiiş, dinlemiiiş ve demiş ki, ' amma arabesksin sen yahu':)) iç şu ilaçları da kimyan bir kendine gelsin.


biz tabii o zaman sevdiğimizin kızgınlık hissine bir şeyler demedik. aldı ilaçlarını geçti.

hay allah, ben ne anlattım? yazıyla ilgili oldu mu? neyse, bunları yazmak isteyiverdim. hayata biraz eğlenceli tarafından bakmak lazım diyorum son olarak. bir de, iyi geceler:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Evet, evet!
Çok Tom Robbins sözü oldu, son zamanlarda ve ben de onu daha hiç okumadım. Bir ara Paul Auster'a böyle direnmiştim. Vazgeçmiş olmaktan, direnmemekten memnunum. Belki şimdi sıra Tom Robbins'e gelmiştir, kimbilir?
:)