.

.

13 Aralık 2007 Perşembe

kim beşyüzbin ister? kim istemez ki...


evet, pasaparola'daki rakibim emekli öğretmen ve yarışma delisi hanım haklı çıktı. insan bir yarışmaya katılınca, içindeki bütün bentler yıkılıyormuş ve bütün yarışmalara katılmak istiyormuşsun meğer :) aradan iki yıl geçince, bu sene baharda, bir gece televizyonda alt şeritten geçen "kim beşyüzbin ister yarışmasında yarışmacı olmak için şu numarayı arayın" mesajını Tanrı'dan gelen ilahi bir mesaj gibi algılayıp cep telefonumdan aradım, sorulan gene üç abuk soruya cevap verdim. bir hafta geçti arayan yok, iki hafta geçti arayan soran yok.. unuttum gitti. derken mayıs sonu aradılar "buyurun yarışalım" dediler. bu sefer maille yarışma kurallarını filan da yolladılar, yanımızda mutlaka bir yakınımız olmalıymış, yedek bir kıyafet getirmeliymişiz filan filan.. bunları okuyunca ben bir heyecanlan, gidip kendime yeni bir bluz aldım. çekim günü haftaiçine denk gelince, aldım annemi gene aynı stüdyolara doğru yola çıktık. arabayı stüdyonun önüne park ettim ki, yanımızdaki arabadan da ben yaşlarda genç bir adam ve annesi olduğunu tahmin ettiğim bir hanım indi. anneme dönüp "bak o da annesiyle gelmiş, oturur konuşursunuz" dedim. ama sonra meğerse katılanın anne olduğunu, yanındaki oğlunun misafir olduğunu anladım. neyse, girdik içeriye, bir kalabalık.. allah allah ne oluyoruz, meğerse 3 grubu bir arada çağırmışlar, tüm gün çekim var. büyük bir salonda topladılar hepimizi, saç baş makyaj form doldurma derken, her grubun 10 kişiden oluştuğunu farkettim. her yaştan, her yerden gelenler var, elde bavullar takım elbiseler askıda filan. herkes yanındaki yarışmacıyı çaktırmadan süzüyor acaba hangisi daha çetin bir rakip olabilir diye, ama o sırada daha "yoldaş"ız. bizimle ilgilenen ekip tamamiyle kızlardan oluşuyor, 20-25 yaşında kiminin burnu hızmalı, kimi dövmeli, kimi düşük belli bir sürü kız, etrafa emirler yağdırıyorlar, biz sessiz sessiz sıramızı bekliyoruz. bizim gruptan dikkatimi en çok zayıf bir genç var çok heyecanlı, adı adem, o çekiyor. nasıl anlatsam, hani okulda da sınıfta vardır öyle tipler, çalışkan ve yırtmak için mutlaka başarılı olması gereken tiplerden. üzerinde takım elbise var, yeni alındığı belli. ona bakıp "o kazanır umarım" diye aklımdan geçtiğini, benim zaten herşeyim var diye düşündüğümü hatırlıyorum. neyse, bizi yaklaşık sabah saat ondan akşamüstü beşe kadar bekletiyorlar; düz tahtada oturmaktan her yerimiz ağrıyor, makyajlar akıyor, saçlar başlar dağılıyor, açız bir yandan, herkes ağzının içinde söyleniyor, adem babasıyla bir köşede kocaman bir defteri okuyor, kalkıp yanına gidiyorum "adem ne okuyorsun" diyorum, adem defterini gösteriyor, defterde bir sürü soru-cevap var, "bunları sen mi hazırladın" diyorum, yüzü ışıldıyor onun da babasının da, adem "ben çok meraklıyım yarışmalara, çocukluğumdan beri seyrettiğim ya da radyoda dinlediğim her yarışmadaki soruları ve cevaplarını yazdım" diyor gururla, defterdeki incecik el yazısına bakıyorum içim acıyor küçücük odasında bir deftere bunları yazan çocuk gözümün önüne geliyor, "bu defteri görürlerse elinden alırlar haberin olsun, hazine gibi birşey bu" diyorum, gülüyorlar bana, "umarım işe yararlar ve sen kazanırsın" diyorum. derken bizi stüdyoya alıp, eleme turunda nasıl cevap vereceğimizi gösteriyorlar. oturduğunuz sandalyenin önünde lcd bir bilgisayar ekranınız var, altına ortaya denk gelecek şekilde başka bir aparat takılmış, onun da üzerinde küçük bir ekran altında a,b,c,d tuşları ile OK ve SİL tuşları var. sıralama sorusu ekranda görününce sıralamayı tuşlarla yapıp OK tuşuna basmanız lazım, ama aparatı önce iki elinizle kavramanız, sonra parmaklarla a,b,c,d tuşlarına basıp OK tuşuna da başparmağınızla çabuk ve güçlü bir şekilde basmanız gerek. üfff, bilgisayar oyunları gibi bişey bu, keşke daha genç olsaydım. zaten yanımda oturan anne, tuşları seçemiyor bile. bu arada yarışma sunum provası da yapıyoruz, biri ismimizi okuyor, biz kameraya gülümseyerek bakıp çok mutluymuşuz gibi el sallıyoruz. olmuyor, birininki güzel olmuyor, yeniden çekiliyor filan. zor ayol bu artizlerin işleri de :))

yarışma sunucusu haluk bilginer. o zaten saat 15.30 gibi geliyor, hemen bizden önceki grubun çekimine giriyor. biz beklemeye devam ediyoruz. sonra saat beşe gelirken "haydin" diyorlar, bizim grup giriyor. haluk bilginer tüm pırıltısıyla (star ışığı) geliyor ve çekim başlıyor. bizden önceki gruptan kalıp devam eden bir yarışmacıyla başlanıyor, çocuk da haluk bey de o arada gidip üstünü değişmiş, bir hafta ara var ya. güya. bir süre o çocuk yarışıyor, sonra o bitiyor, bizim sıralama sorumuz geliyor, OK tuşuna basıyorum almıyor, biliyordum zaten, bir daha basıyorum hırsla, sıralama ikinci ya da üçüncü oluyorum, başka biri çıkıyor ama maalesef adem değil. ona bakıyorum. uzun boynuyla, hayatı buna bağlıymış ama çaktırmıyormuş gibi oturuyor. ben sonra haluk bilginer'a bakıyorum, çok karizmatik bir adam gerçekten. etraftaki kızlara bakıyorum, kulaklarında kulaklıklar bir sürü insan stüdyonun her yerinde karıncalar gibi birşeyler yapıyorlar, arada alkış işareti, arada "susun" işareti. bizim grubun ilk yarışmacısı 3 milyar alıyor ve gidiyor. ikinci sıralama sorumuz geliyor, gene ikinci ya da üçüncü oluyorum, maalesef adem değil, kazanan çıkıyor sahneye. o da 500 YTL kazanıyor. üçüncü sıralama sorusu için haluk bey sete çıkıyor ve gong çalıyor, yarışmanın süresi bitiyor, hepimize geçmiş olsun. haluk bey hepimizin elini sıkıp koşar adım odasına gidiyor, üstünü değişip üçüncü grubun çekimine başlayacak. biz de yavaş yavaş dağılıyoruz. bakıyorum adem'in boynu bükük, babası kocaman defteri elindeki naylon torbaya koyuyor, "buradan nasıl gideceksiniz, hadi sizi yola kadar bırakayım" diyorum, geliyorlar, yolda adem'e "boşver burada olmadı, olur bir yerde bir zaman, üzülme" diyorum, "evet, tabii" diyor, camdan dışarıya bakıyor, babası konuşuyor, reşitpaşa'da oturuyorlarmış, bizi eve çaya çağırıyor, "karşıya geçeceğiz sağolun" diyorum, onları 4.Levent'te bırakıp karşıya geçiyoruz annemle, "ne gündü be" diyorum, annem "haluk bey ne hoş adammış" diyor, her yerimiz ağrıyor, annemle gidip iskender kebap yiyoruz.


Meraklısına Not: yarışmadan önce imzaladığınız sözleşmeye göre, eğer yarışma yayınlanmazsa kazandığınız para ne kadar olursa olsun alamıyorsunuz.

Meraklısına ikinci not: bu çekimi de seyredemedim, ama yayınlanmamış olabilir, yaz sezonu girmişti çünkü.

12 yorum:

Sem dedi ki...

Gülçin'ciğim, bizi fazla merakta bırakmayıp hemen yazmışsın. Teşekkürlerlerim olsun.

Adem'in ve babasının ellerinin boş dönmesine çok üzüldüm:( Hayatlarını bu yarışmalara adamışlar gibi geldi bana. Babasımı yoksa Adem'mi daha meraklı karar veremedim. Bu yarışmalardan bir sonuca ulaşamazlarsa, ilerde bir filmin kahramanları olacaklardır diye düşündüm.

Bu arada Haluk beyin resmi çok hoşmuş:)))

miso dedi ki...

Gülçincim,
Hep merak ederdim bu işler nasıl oluyor diye. En çok tahta sıraların üzerinde ağrıyan yerleriniz takıldı aklıma:) Şaka şaka, Adem'e üzüldüm cidden ya. Sana da sarılmak istedim o kazansın diye içinden geçirdiğin için. Ah yazık Adem'e. Neyse, o illa kazanır bir yerlerde. Umarım yani.

marruu

Ori dedi ki...

Sıkıntılı,heyecanlı, gergin bir gün olmuş. Ama hoş bir anı:) Adem'e ve sana geçmişler olsun.
Bu programla ilgili olarak bir yarışmacıyı izlemiştim, nedense o aklımda kalmış. Çok konuştuğundan sanırım!
Eğitim görevlisiymiş, evinin her yeri kitapmış, iki çocuğuna bırakacağı en büyük miras bu kitaplarmış vs...
İlk soru geldi; çayın uyarıcı maddesi nedir? Sonra ikinci yarışmacı geldi:)

Ori dedi ki...

Bu arada sevgili Degree blog açmış. Kendisine buradan hayırlı olsun diyorum.

Adsız dedi ki...

Bu defada aynı yolda gördüm seni! Allahtan hemen farkettim. Ne olur ne olmaz yine aniden butona basarsın diye yolumu değiştirdim.

Vladimir dedi ki...

Sahne tozu denilen bir virüs vardır adam o tozu yuttumuydu bir kere inmez o sahneden aşağı. E devir değişti, şimdi de ekran tozu, yarışma virüsü var sanırım, bir kez şöhrete alışan insan kolay kolay vazgeçmiyor bu alışkanlığından. Yarışmaları üçlediniz Sayın Genel Müdirem, sırada ne var, sorabilir miyiz izniniz olursa?

Bu sessizliği fırtına öncesi sessizlik addediyorum.
:))

Öykücü dedi ki...

Ademe çok üzüldüm.Böyle bir saplanntısı olması ne kötü.Belki de iyi...

Bu çekimleri izlememe işine de bayıldım:)) Ben olsam çevremdeki herkese haber verir, arkadaşlarımla toplu gösterim yapar hatta gelecek nesile göstermek için kaydederdim.Ünlü olmakla olmamak arasındaki fark bu olabilir, sen kanıksamışsın ve önemsemiyorsun:P

Sevgiler:))

Espresso dedi ki...

Bilmiyorum ama, bana biraz işkence gibi geldi bu yarışma işleri.. Sevimsiz yani.. Seyrederken alınan lezzetten eser yok. Ara ara aklımdan geçerdi katılmak ama, Sevgili Gülçin senin kaleminden o kadar keyifle okuduğum halde, yok, yook kesin dayanamam o beklemelere, strese falan, a/b/c/d seç, kuvvetli bas, çabuk bas.. bir de sonunda GONGGgg.. fosss.. UUYYyyy..:) Walla bravo sana, sabrına, eforuna.. Bence son yarışmanın en güzel tarafı, İskender kebap olmuş..:))

Kokinalar da oraya çok yakışmış, harikasın:)

sofi dedi ki...

Eh be Gülçin, şansa bak!Yaşanmışlıklar en büyük kazanç aslında...Kocamaaan sevgiler

Adsız dedi ki...

ufff.. ucuz atlattık bu defa..

Adsız dedi ki...

okuduk okudum hüzünlendim. acaba adem bütün umutlarını bu yarışmaya mı bağlamıştı.... yoksa gercekten çocuklugundan gelen alışkanlıkları psikolojisini bozdumu..... gerildim şaştım kaldım 45 dk izlediğim programın dramtik bir yanı.
Güzel anlatımınız için teşekkürler
www.elimkolum.com

gülçin dedi ki...

sevgili sem,
tam senlik bir haikaye onlarınki, ne dersin?

sevgili miso,
sağolasın. umarım kazanır bir yerde.

sevgili ori,
yayın heyecanından filan da insanlar salaklaşabiliyorlar.
yazık adama, amma madara olmuştur ha.degree'nin yazacaklarını sizin kadar ben de merakla bekliyorum.

sevgili vladimir,
evet ya sahne tozundan sonra yarışma virüsü de kaptım ben :) ama yok, bundan sonra istemem başka bişey. üçledim, bitti. artık sahalarda sizleri görmeyi tercih ederim :)

sevgili öykücü,
adem için bişey diyemiyorum ben de, ama umut fakirin ekmeği. kanıksadım ben şöhret olayını, ne yapayım :))

sevgili espresso,
işkence ki ne işkence valla. keçi boynuzu gibim, üç saat kemiriyosun üç gıdım bal alabilmek için :))

sevgili sofi,
ne demiştim, benim gönlüm zengin :))

sevgili maslak'taki adam,
neyse birbirimizi tanımamız iyi olmuş :))

sevgili hatice,
hoşgeldin :) ben teşekkür ederim vaktini ayırdığın için. gene beklerim :)

sevgiler